Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

17 Haziran 2021 Perşembe

Şükrü Erbaş / Pervane [ Gölgelik ]

Gölgelik


Ağaçlar şarkısını döktü Boncuk Hanım

Bahçelerin duası ölüm üzerine nicedir

Deniz çekildi çekildi, buğday başağı bir çocuk

Harman yerlerinde köpüklenip duruyor

On parmağın gösterdiği güneşler

Çatılarda bir yoksulluk ürpertisi

Islık çalan kirpiklerde yıldız tozları

Puhu kuşlarından bir yatakta uzaklar

Yorgunlukla sürmelenmiş bir rüya şimdi

Bir kandil soluğu gökyüzünde rüzgâr.


Önce Ömür diyorum, sonra Hayal

Sonra sonsuz karlar içinde bir nar

Bir adam her gün biraz daha ölüyor

Gövdesi ağardıkça canı heves yarası

Ağzı geçikmiş zamanlardan bir kuyu

Rodos gülünü örtünmemiş üstüne

Limon çiçeklerine mahcup

Varsa yoksa gülhatmilerden bir yoksul harf

Kimi sevse gözlerinin bebeğinde o çığlık:

“Dinle imdi sen o zarı arı inler bal içinde.”*


Dünya aklında tutmaz kimseyi sürmelim

Benim, sevgilim diye diye çırpındığın

Senin, huzur diye unuttuğun

Ne varsa gövdemizde tüten

-Bir karabatak sulara dalıp dalıp çıkıyor-

Bir yasemin kokusu kadar sürmez hükmü

Tanrının can bulduğu bu gölgelikte…


Şükrü Erbaş / Pervane, 2014


* Pir Sultan Abdal

Şükrü Erbaş / Çırpınma

🎨 Leiko Ikemura / Siyah iniş, 1999


Çırpınma


Sen evden çıktın ya, eşik önünden aktı, pencere ardından koştu. Kalabalık içinde yabancı kalma diye aynadaki gülüşün, kâküllerindeki rüya, sandıktaki kokun, üstüne gökyüzü oldu. O uzak, soğuk, kocaman şehir birden ev içine döndü. Ben titreyerek baktım ardından. Kötü bir yalnızlık seni incitmesin diye avuçlarındaki hayat çizgisinden sessizce öptüm. Hatırlar mısın, sokağın başında bir kadın, ölüme bakar gibi bakıyordu çocuğuna. Sen korktun, ben korktum. Kar mıydı, akşam mıydı, büyümüş müydük, zamanın sahibi kimdi, gelecek nerelerden gelecekti, bilmiyorduk. Sen sakindin, ben kötü bir telaştım. Sen güzeldin, ben katıydım. Sen kalbine tutunmuştun, ben öfkemi seviyordum. Dünya bir kibir fotoğrafıydı. Kocaman bir yapının önünde durdun. Bütün pencereler sana baktı. Sen bütün güzelliğinle onların geldikleri yerleri gördün. Ben o gün orada öğrendim, çocukluğu olmayanın büyüklüğü de olmazmış.


Akrep de yelkovan da iki kaşının arasında durdu.


Şimdi dünya herkesten yapılmış bir gönül yorgunluğu. Şimdi dünya soğuk. İnsan büyüdükçe bir bir ayrılıyormuş sevdiklerinden. İnsan güzellikten önce korkuyu görüyormuş. Şimdi dünya eşiklerde bir salkım gözyaşı. Kimse odalara sığmıyor. Yollar bir yalnızlık ıslığı. Herkes topuklarında bir tomurcuk arzuyla uyuyor. Şimdi dünya başsız sonsuz bir alın çizgisi. İçinde bütün kadınlardan bir anne. İçinde bütün babalar sigara dumanı. Sen bir basma entarisin ki gittiğin her yer eteklerinde çiçekleniyor. Gülmüyorsun da gökyüzü yıldızlarını döküyor üstümüze. Kömür kokularını sevdiğim kadın, sen ne zaman büyüdün. Ne zaman bütün şarkıların kederi oldun. O yoksulluk içinde bizi ne zaman doğurdun. Nasıl sevdin bu kadar yalan insanı. Köpükler, gamzeler, menevişler… ölümü nerende sakladın.


Şimdi dünya evlerde bir ayrılık ayini.


Sen evden çıktın ya, önce duvarlar nemlendi. Çatı, odalara indi. Pencereler birer örümcek ağı. Eşik çoktan darağacı. Sokaklar zülüflerinden esmiyor artık. Zaman eşyada boğuldu. Ev değil, yaprak döken bir hatıra. Yalnızlık her yerden ses veriyor. Bunaldım diyorum, herkes biraz daha kabuğunun içinde. Bir elim ötekinde çırpınıyor. İnsanın yalnız ağlaması ne kadar acıymış.


Sen evden çıktın ya, kırk beş yıl çıkmıyor işte…


Mayıs, 2017

Şükrü Erbaş

16 Haziran 2021 Çarşamba

Oruç Aruoba / Başarısız oldum..

 

Rembrandt / The Return of the Prodigal Son, 1669


Başarısız oldum..


Ne olabilirdi ki benim başarım, ben o koşullara boyun eğip, toplum içinde bana gösterilen yeri alsaydım? Bir ikiyüzlülük, bir sahtelik, bir aldatmaca olurdu bu ‘başarı’—-ben’im, ben olmadan, hatta benliğimi bir kenara atarak, kişiliğimi çiğneyerek elde ettiğim bir şey. Karşılığında kim olduğumu verdiğim bir ‘kimlik’… Bunu kabul etmedim—Şunu bilmeni istiyorum: Pişman değilim; hiç de pişman olmadım. Ama şunu da bil ki, öyle gururlu falan da değilim-olmadım. Kendimden hiç nefret etmedim; ama bir türlü beğenemedim de kendimi. Çok acı çektim ama başkalarına da çok acı çektirdim. Kendimi haklı görüyor değilim; ama kendimi savunuyor da değilim-hele yargılamayı hiç beceremiyorum, kendimi de dünyayı da…


Dünya ne ise oydu, ben de ne isem o oldum-uyuşamadık. Hepsi bu…

Oruç Aruoba

Atilla İlhan / Sana Ne Yaptılar

🎨 Dante Gabriel Rossetti / Desdemona, 1878-1881

Sana Ne Yaptılar

o sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
bir bıçağın ağzında yürür gibiydin
demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında
gözlerinde karanlığı dar hücrelerin
seni görür görmez özgürlüğümden utandım
söyle ne içersin çay mı kahve mi
çok değişmişsin birden tanıyamadım

saçların uzundu omuzlarına akardı
gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından
onlar mı kestiler sen mi kısalttın
gülerdin içimize aylar doğardı
görünmez dağların arkasından
eski gülümsemeni beyhude aradım
o sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
çok değişmişsin birden tanıyamadım

bir çay içer misin yoksa kahve mi
kibritim yok demek cigaraya başladın
ellerin de titriyor bir şeyin mi var
böyle bir kız değildin sen eskiden
sana ne yaptılar sana ne yaptılar
kirpiklerin ıslanıyor durup dururken
o sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
çok değişmişsin birden tanıyamadım

Atilla İlhan

Attila İlhan / İhtiyarlar Balladı

🎨 Albert Anker, 1886


İhtiyarlar Balladı


onlara ün mü gelir bazı ses mi duyarlar

yumuşak bir kedere ufalır bakışları

idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar

ölüme koşullanmış bütün davranışları

yorgun öksürükleri oturup kalkışları

yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar

her gece artık gitmek vaktidir sanırlar

geçmiş günlerinden bir destek aranırlar

uysal bir gülümseme tek sızlanışları

idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar

ölüme koşullanmış bütün davranışları


yolculuk sabaha mı yoksa akşam üstü mü

aylardan bu ay mı günlerden acaba ne gün

yılan gibi çöreklenmiş bu boğuk kördüğümü

çözebilirsen çöz çözememekten üzgün

kaç kere hesabını çıkarırlar bir ömrün

şu yağmurlu güz dünyadaki son güzü mü

bir daha yiyecek mi yediği şu üzümü

ya uykuda giderse söylemeden son sözünü

ölmek var mı farkına varmadan öldüğünü

yılan gibi çöreklenmiş bu soğuk kördüğümü

çözmeye uğraşırlar çözememekten üzgün


bakılan her resim bütün bir ömrü saklar

ellerini kaldırsalar yıllar dökülüşür

birazdan yalıda sanki buluşacaklar

bir yerde saat çalsa o sevgili görünür

umut heykeli midir ay ışığı örtünür

bir pencere açılsa unutulmuş şarkılar

çocuk bahçelerinden nasıl yankılanırlar

kalkan her vapurda giden bir yolcu var

gönderilen her mektup onları götürür

idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar

sabahtan akşama her gün kaç kere ölür


Attila İlhan

14 Haziran 2021 Pazartesi

Lao Tzu / İçgörü

 

🎨 John Collier / Firavun'un Hizmetçileri, 1883


İçgörü


Zihnimde tevazu varsa

büyük yoldan yürürüm.

Kibirdir

tek korkum.


Büyük yol alçak ve düzdür

ama insanlar dağlardan geçen kestirmeleri sever.


Saray ihtişamla dolu

tarlalar ayrık otlarıyla

ambarlar hiçbir şeyle.


Takıp takıştıran süslü insanlar,

silah taşıyan,

çok içip çok yiyenler,

çok şeyleri, çok paraları olanlar:

Utanmaz hırsızlardır.

Şüphesiz, yol değildir

onların yolu.


Lao Tzu

12 Haziran 2021 Cumartesi

Ataol BEHRAMOĞLU / BENİ BİR YAZA GÖMDÜLERDİ BİR ZAMAN

 

BENİ BİR YAZA GÖMDÜLERDİ BİR ZAMAN


Beni bir yaza gömdülerdi bir zaman

Her yer olabilecek bir kuytulukta

Bir kadın vardı bir balkonda

Sesinde yaralı bir gül olan

Hayat ve mevsimler aynı şeydi

Uyku kadar derin bir suda boğulurken

İlkbahar kekeleyerek geldi

Kırık çocuk gülüşlerinden

Deniz oracıktaydı ve buğusu

Eriyorken havada sesler

Her şeyin bir büyü oluşturduğu

Gizemli kokular ve gülüşler

Beni bir yaza gömdülerdi bir zaman

Annem olan bir sessizlikte

Belki de onun kalbidir açan

Derin bir gülün içinde


Ataol BEHRAMOĞLU