SENİ SEVİYORUM
-2-
Bundan sonra
kalbimin kaldığı yerde yaşamak istiyorum
Parçalanmış bir kalbi
daha fazla parçalamak istemiyorum.
Bu yüzden
toz değmemiş Mayıs gelinciklerini toplayıp
şurup yapacağım.
Peki, tamam
pembe gül şurubu da yaparım.
İkisini karıştırıp
bir damla limon damlatır
üstüne, kıyına, içine dökerim.
Bir gülgelincik şöleni istiyorsun, hissediyorum.
Seni Seviyorum.
Aramızda bir ruh oluştuğunu farkettim.
Hiç olmayacak şeyler soruyorum.
“İstemem, istemiyorum, hayır.” diyorsun.
Hiç ama hiç olmayacak birşey bu, doğru.
“Nehir içimizde, deniz çevremizdedir.”
Kimindi bu
Hani birara tamamını okumuştuk.
Doğru, Elliot’ın.
Afferin sana unutmamışsın.
En kalitelisinden
5 kilo sızma zeytinyağı hakettin.
Uğraştır beni
zamanımı al
söyleyip söyleyip vazgeçme
tutma kendini
Seni Seviyorum.
Yatıp uyumak istiyorum, ama ne gezer.
“Ben iyi bir okur sayılırım
fakat kendimi senin yanında boş hissediyorum” diyorsun.
Senden biraz daha yaşlıyım fark bu.
Ne komik değil mi?
Böyle durumlarda, halimden
hem memnunum hem değilim.
Gece, Yarımay ışığında kestim o kamışları
oldu bir kere.
Sana bulanıp gelen gömlek üstümde
çıplak bedenimde.
Tenimde tenin, bütün gün, bütün akşam.
Geceleri çıkarıp seni giyiniyorum.
“Hadi evimize gidelim.”
Seni Seviyorum.
Sana
yol kenarında açan
kokulu bir sarı çiçek vereyim.
Hemen çıkıp giden
hemen açıp kalan
hemen toprağını seven
suyunu ve senin suyunu
billura döndüren bir sarı çiçek…
Aç açabildiğin kadar
Ak akabildiğin kadar…
Bu hasretlik dayanılacak iş değil.
Başım çevriliyor bir o yana, bir bu yana.
Güzünden akan yaş, içinden geçen benimkinin eşi.
Kaç kere dilimin ucuna geldi. Namuslandım, diyemedim.
Ayrılık büküyor belimi, yaşlılık değil, bunun bir nedeni olmalı.
Sızlıyor işte burnumun direği.
Seni Seviyorum
Şimdi de lavanta çiçeği toplamaya gidiyorum.
Reçel yapacağım sana, yapayım da gör.
Sabah erken toplamak gerekir
bunu da sen bilmezsin.
En geç 10’da evde olurum.
Uyanmamış ol ki
sabah uykuna reçel serpeyim.
Lavanta çiçeği toplamaya…
Deniz dibini gösterebilen
rüzgâra soru sordurabilen
güneşte terlemiş yanık okaliptüs
(yani sıtma ağacı
gülme, okumam sonra)
pembesinden zor vazgeçen karabiber
bizi, bizim gibi görse
zeytin verecek o üç dört ağaç…
Gözünün rengine
dönüştürür gibi bakmıştın.
Herkesin ufku ermez
bizim yakınlığımıza
uzaklığımıza da.
Ne bileyim
bana harcadığın, harcayacağın
iyi zamanın çok olsun.
Gelincik gelincik kokunca rüzgâr
iri yağmur tanelerini ışıldattıkça güneş
sana doyamıyorum.
Kim, seni
senin kendini sevdiğin kadar sevdi?
Hazmettin artık sürekli boşluğu
Elbet sallanacak geleceğe doğru
bir sarkaç gibi.
Çünkü, taşları da ürpertir
yaşlı bastonların sesleri.
Sokul bana
ancak ölünce bırakırım.
Seni seviyorum.
Süreyya BERFE