Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

1 Mart 2018 Perşembe

SIRADA ~ Ahmet OKTAY

SIRADA 
Uzat saçlarını gecenin balkonundan
isteğimin çok tüylü suyuna.
Bir orman gecesinde
bir kar gündüzünde,
gördüm nasıl süzüldüğünü
yırtıcı ölüm kuşlarının.
Hadi uçsun memelerindeki güvercinler
hadi cennet ülkeni sun.
Kardeşliğin şarabını istemiyorlar
söyle kaç  sofra kaldı kurulu?
Baktıkça içleniyorum fotoğraflarına
yüzlerini öpmüş anneleri ayrılığa benzer
çilekeş kadınlar rüzgârlarına vurgun,
onlar silâhları ve şarkılarıyla
hani şuracığından geçerlerdi
korkularınla kaldığın zaman.
Ölümü en güzel kullandı onlar
bir karanfil dişleri arasından
aşk içinde ulaştırdıkları sana,
cepheden, sürgünden, mapustan. 
Sıra bizim, hadi günler bitiyor.
hadi uzat mavi saçlarını
yenik gövdemin üstünden.
Ahmet OKTAY

TEMAS ~ Mehmet TANER

TEMAS

Bir palmiye gibi uzak, müziğinden senin
Geçen kışı bahçede geçirdim

Çevre çitin üzerinde yağmur
Gizler bahçeleri, soğutur

Kimsesiz miydim, hiç değil
Pencereler yanar durur, söner durur

Payınca kederli, yeterince mağrur
Başka dilden bir şeydi ama içimde hayat,
Art arda devrilen ufka bu körpe
Tepelerden ağrı dalgaların önünde
– Ona ondan da tenha, ondan da elgin
Üstünde, kolları ıssız sahilin –
Bir kaybolmuş enik, bir susmuş sema
Bir ücra gömüydü dilim benim

Uğultuyla iki yanıma salınarak
Diyordum ki kök salmış rüzgarda, uzak
Bir palmiye gibi müziğinden,
Yamaçlardan inen sükût içinde
Bir şey söylenmiş idiyse
Benim, söylenen

Çitlerde yükselen şu kokulu
Sarmaşıklardan gülden işittim bunu:
Seninle sana içinde dilsiz
Dolaşacağın defteri de gönderiyorum,
Gecede parlar, günde nemli
Kayadan ve yosundan
Ayırıyorum seni

Durup dinledim, kokladım takat ile
Ciğerlerime doldurdum Yaban’ın sesini;
Telafi ise telafi, istila ise istila
Görgü ise evet kör görgü için
Baktım, otun böceğin çitlerden öte
Gözlerinin ta içlerine

Ah! Ürpersem ne, ürpermesem ne

Bildim, gene de bilmenin
Duydum fakat nedir, duymanın tesellisi

Tıkalı kulak, yakarışlarla açılır
Sızılarla nice kılcal kanal,
Ve orda olmayan, kim bilir
Bir ana damar belirir
Mehmet TANER

27 Şubat 2018 Salı

TILSIM VE TRAJEDİ - Enis BATUR

TILSIM VE TRAJEDİ

Bir ucunda Trajedi vardı bu kalemin,
Tılsım öteki ucunda. Uyuduğumda kim
uyanıyordu içimde, hangimiz sürdürüyordu
gündüşlerini, hangi yüzüm kanıyordu,
neden bir ucu seçip sivriltiyordum da
köreliyordu o an öteki uçtaki güdülerim,
kalemin bir ucunda Trajedi, Tılsım
benden yanaydı: Nereye çevirirsem çevireyim
öfke doğuruyordu hüzün doğuruyordu öfke:
İki ucunda kalemin
ebabil kuşları taş topluyordu.
Gelecek ardımda kalmış bir melek:
Defterim dolmuş, bir tek hece taşım için
karasız bir beyit oyalıyor şimdi beni.
Köprüler, dehlizler ve tünellerden geçtim,
oğullarım dağınık bir başkaldırı kavmi,
kızlarım sonsuza ayarlı birer arayış tohumu,
bu kadını sevmiştim: Koptu gitti dünyamdan,
sönmüş fer. Bu kadını da: doyamadığım.
Bir de onu: Yanıbaşımda fırtına gibi yaşayan,
tül gibi ölen. Yalnızım artık, nasıl yalnız
yaşamışsam gamlı bir şahinken.

Defterlerim dolu: Yaklaştım, erişemedim
Sancının ortasında, huzur kutbuna teğet,
varacağım noktaya doğru ilerlerken
ondan uzaklaştım belki de. Yandı canım
biricik olanı kendime ayırırken,
gün geldi içimde biriken ağu
çekti benden dışımda biriken uyumu:
Karanlık, sinsi, delici bir çağda
kırdım tek tek elimdeki kelimeleri.

Herşey geçti sonra, ben kaldım —
bir de bende bana direnen doğrular
ve yanlışlar: Hassas terazi, dik merdiven,
birkaç bozuk kum saatı, dilini unuttuğum
bir pusulayla gecelerimi paylaştığım
o tuhaf hayvanlar: Akrep ve örümcek,
semender ve şahin ve ebabil kuşları
taş topluyorlardı. Doğaya baktıkça
içimde dinlenen tufan insana baktıkça
kabardı; seyrek ve acemiydi kaçışlarım,
yüzümü döndüm nerede yakıcı bir hal
görsem, duydum ağızdan kaçırılmış
bir heceyi bile, bir tuzak kazıp
içinde salıvermek için mutlak bir av
bekledim.

Böyle başladı ve sürdüydü önümdeki katışıksız
yokuş: Sandım ve inandırdım belki,
gönlümü ve aklımı dağlamamış hiçbir işarete
oysa inanmadım. Hazırdım her an
kurduğum çadırı söküp yolcu çıkmaya,
kaldım burada: İğne ve ağ, ipek ve masal,
sis ve köpük arası yazdım öykümü defterden
deftere: Aradım bulamadım altın anlamı,
ama farkettim altındaki anlamı — uyanıp
kan içinde bir gece, sivrilttim öteki ucu
iyice:

Etrafımdaki nesneler cansız mı, kıpırtı
dolu: Dokunsam kendi dillerine çevirecekler
bende bildiklerini: Bu saatı ben durdurtmuştum,
ben çıkartmıştım bu yüzüğü, bile bile kırdığım
fanus ile bir başkasının kırdığı fanusu neden
içiçe geçirmiştim? İşte masam, kurutma kağıdım,
çocukluğumdan bu yana bana eşlik eden bir çift
kemik zar. İşte duvardaki ölü resimler,
yerdeki bu boz halı, başucumda yatağımın
opalin bir lamba ve siyah deri kaplı derin
defterler: Dokunuyorum ve dile geliyor
yıldan yıla bu odaya sinen saf korku:

Biraz daha arınmış ışık gerek bana,
biraz daha koyu bir mürekkep,
biraz daha felç sağ elim ve parmakları için,
biraz daha zaman ve bu zamandan geçmek:
Birkaç soluk boyu belki, belki birkaç çağ için
biraz daha cüret
ve korku,
Tılsım ve Trajedi gerek.
Enis BATUR

GÜNEŞ YANIĞI - Yücel KAYIRAN

Fotağraf: Arild Heitmann

GÜNEŞ YANIĞI
yüzümüzdeki leke arzu güneşinden hatıra
sesimdeki girdap
içimden sökülen kökdala

uzun geceler bazen böyle
gövdeme vura vura içerden
uyandırıyorum ya kendimi Necati!
rüyada bana görünenler olmasa
beni uykuya götürenler olmasa
tekrar nasıl dönerim ben kendime Necati!

suçluluk izin vermiyor özgürlük duygusuna
günışığına çıkınca kamaşıyor göz
bakarken güneşin utkusuna
akın var akın, içimden akın
beni güneşe götürüp yakın
güneşe varamayanlar
güneşin uykusuna yakın

sökülerek gidiyor insan
boşluk halinde her durak düşerken benzine
kökleri iç açılarının toplamında
biriken bir krizle gidiyor
öyle akarak dipten dalın benzine
baksalar alev alır, ağır alev
baksalar güneşini yitirmişin benzine

doluluk yok bizim gecemizde
içimizde büyürdü güneş
sayrılık hatırlamadı ulkusunu sesimizde
çok seneler geçti, geçmedi
öyle memnun ki yerinden
sadece “keşke”lerdi beliren gönümüzde

böyle çıktıkça dünyadaki yerimden
gölgeler neden kısalıyor içimde
bilen yok ne yapacağımı kayg› belirdiğinde
kefilim yok! yok kelimelerden başka
yok olan bu güneş tutulmasında
şimdi tekrar nasıl dönerim ben kendime

Bu cıvayı kim koydu kalbimize Necati?
Yücel KAYIRAN

BASİT BİR YALNIZLIK DA YETERDİ Egemen BERKÖZ

BASİT BİR YALNIZLIK DA YETERDİ

Basit bir kareli defter de yeterdi 
Samatya istasyonunu anlatmak için 
akşamı beklerken 
beklerken parçalanmış umutları 
biraz önce yağmur yağmış o istasyon 
hüzün dağıtırken 
uzaktan bakanlara bile 
kıyı yolundan geçenlere 
ve yolculara ki hüznün kendisidir 
biraz şairdir akşama doğru 
anlayışla bakar istasyon şefi 
hafif gülümseyerek 
ve aldırmaz bile 
ve birden gün geçer 
aldırmaz 
tirenlerle yolcularla yüklerle 
biletlerle pasolarla geçer gün 
ve Egemen Berköz evine döner 
Kupkuru yüreği hüzünden 
hat boyu kırık dökük ev içlerinden akşama doğru 
bir gün bir kadın çamaşır asarken memelerini görmüştür 
bir gün don fanle bir adamı sabah sabah pilav yerken 
bir gün her gün çocuklar görmüştür kirli ve arsız 
bir gün her gün insanlar biletler istasyon memurları 
ve bir gün Egemen Berköz evine döner 
Sabah midesi bozuk 
öğlen fasulye kılçıklı 
bir parti satranç oynamış 
iki metin yazmış 
Pavese’den birkaç sayfa okumuş 
birkaç çıplak kadın resmi bakmış 
pencerede birkaç dal ağaç 
ve birkaç ondört onbeşinci kat uzaklarda 
rüzgarda perde uçuşmuş durmuş 
sonra aklında kaktüsleri 
sonra Ben Shahn’nın ve Amerika’nın insanları 
sonra Töbder’in ve Türkiye’nin insanları 
sonra çantasında bir ufak yeni 
sonra elinde bir küçük kavun 
sonra içinde kıpırdanan bir şeyler 
Egemen Berköz evine döner 
Tirenden inip istasyondan çıkıp 
istavritlere kolyozlara bir göz atıp 
tırmanır Mütesellim yokuşunu 
tırmanır Ünal apartmanının merdivenlerini 
düşünür ta beşinci kat onaltı numaranın kapısına kadar 
düşünür basit bir kareli defter de yeterdi 
basit bir kareli defter de. 
Egemen BERKÖZ

ÇİÇEK DÜRBÜNÜ BENZETİSİ İYİMSERCE ~ Nilgün MARMARA

ÇİÇEK DÜRBÜNÜ BENZETİSİ İYİMSERCE

Yerleşik yabancılığın acısı 
Öz düşmanları kendilerinin sevgisiz bilisiz 
Ve acımasız kabukluların zincirlediği 
Kara tamlama. 
Bir neden yabancıya? 
Bir neden yerleşiğe? 
Bir neden yerleşik yabancıya? 
Susturduklarından sonsuzun dilini, 
Dışıyla gerçeğin çizgisini kalın koca leş doğrusuyla Belirleme. 
Bakıldığında göz değirmisinden bir çiçek dürbünün 
Değil midir renklenme olasılıkları tabanında 
Görülen parçacıkların 
Yoksamak kurutan kısır umutları, geleneksel 
Tanrıları,sürülerin çorak gerçekliğini 
Ve kanatlanarak yaşamak kendi dağılımında... 
Kaydır hafifçe elini sağa ve bak 
Elin hafifçe sağa kaymıştır 
(bir gül bir güldür bir güldür bir gül) 
Görünür ayrımı şimdi yenilenen renk konumunun. 
Yürü dört adım, dört kez çevir sevgili kırmızı 
Nesneyi (kırmızıydı ilk ve tek olan) 
Bak görülene tutkuyla bak 
Dört ayrı kez dört ayrı çümbüş... 
Sarıl, benzerlerine dokun... 
Bir bilinmeyen nicelikte duyumlarının sevinci, 
Benzeş özdeşliklerine küçük, 
Renkli bölünmüşlüklerin,ne hoş, ne düzenli, ne dağınık, ne düşlenmez 
Yer değişimlerini! 
Dizelerini sırala kendince kendiliğinden, 
Oyuncağını yuvarla ve yaklaştır bakışını, 
Uygun değil mi sözcüklerine kırıkların gözalan 
Dizilişi kendince kendiliğinden? 
Sorma! 
Ya bir gölge oluşmaz mı hiç,
Hep ışık var mı oluyor camdan yüreğine 
Akan duru, düzensiz kararlılık için? 
Korkarak kırılmasından saydam nesnelerin 
Parçacıkların yitiminden, kapılmasından 
Ötelerin el koyucu rüzgarın yetkesine, 
Başka coğrafyalara doğru. 
Kov kara duygulu olasılığı bilincinin 
Gücüyle biçimleri kesikler yaratmadan tininde 
-yeni çiçek dürbünleri bul ertesinde düş kırıklığının 
Gizlenmişlerse senden, kur öz yaratısını 
Saflığının. 
Geldiğince yüreğinden geçtiğince 
Yapıla benzerini, 
Daha yetkin oluşlar özgül ayrımlar 
Bekler seni uğraşında,şaşarsın dantel yüreğine 
İnce yeteneğine. 
Bekleme bir anı gelsin kurtuluşun 
Parlak renklerden ve 
Karanlık soyutta haz kırıntılarını 
Düşlemenin, 
Sokak bilincine göre 
Erince kavuşmanın. 

O çocuksuluğun ayırdında olamayan 
Ve direnmeye karşın etkilerini 
Zorbalıkla yayan kurnazlarca 
Huniler ve sinsilikle 
İçirilen beklentiler... 

Tüm hücrelerinle kus cellat yargıları! 
Seslen sonra övünçle bir gelecek insanlığına 
Oynadığın eşsiz 
Mikalarla...
Nilgün MARMARA

BOŞLUK ~ Ahmet GÜNBAŞ

Fotoğraf
Görsel: Joakım NORDIN

BOŞLUK
Bana bir yalan mı bağışladınız
sonra unutuluş
Lanetli bir yalnızlık
aldanışlar cumhuriyeti
Bari yangınımın adını yazsaydınız
Cehennem kulvarında koşarken soluksuz
bir kucak yaprakla kestiniz bileti

Geç öğrendim yaramı gülle sağaltmayı
Buzdan kılıçlarla çözmeden suyun alfabesini
Aynalara bakmadan göçtüğüm doğru
Aşkla kuşatılmadan
dilsiz ve sağır geçrnişin gizinde
koklamadan ince bir yağmuru
Bu yüzden suçlayamam sesimdeki çıngıyı
bitkin kulaçlarıma dikilen anaforu

İsle yazıldı tarihim / Nasıl anlatsam
Ateşi çoğaltan ben değildim
Ben değildim erken bir isyanı uyandıran
Geç öğrendim yaramı gülle sağaltmayı
geç öğrendim
Nasıl anlatsam düşmeye yatkın bir kayayı
Uçuruma sorulur mu böyle bir soru

Boşluğa çizendim gözü kapalı 
Ahmet GÜNBAŞ