İnsan hergün bir parça müzik dinlemeli , iyi bir şiir okumalı , güzel bir tablo görmeli ve mümkünse bir kaç mantıklı cümle söylemelidir.
Öne Çıkan Yayın
Nazım Hikmet / CEVAP
CEVAP O duvar o duvarınız, vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...
18 Haziran 2021 Cuma
Küçük İskender / Yaz Serin Geçer Sanmıştım
17 Haziran 2021 Perşembe
Şükrü Erbaş / Pervane [ Gölgelik ]
Gölgelik
Ağaçlar şarkısını döktü Boncuk Hanım
Bahçelerin duası ölüm üzerine nicedir
Deniz çekildi çekildi, buğday başağı bir çocuk
Harman yerlerinde köpüklenip duruyor
On parmağın gösterdiği güneşler
Çatılarda bir yoksulluk ürpertisi
Islık çalan kirpiklerde yıldız tozları
Puhu kuşlarından bir yatakta uzaklar
Yorgunlukla sürmelenmiş bir rüya şimdi
Bir kandil soluğu gökyüzünde rüzgâr.
Önce Ömür diyorum, sonra Hayal
Sonra sonsuz karlar içinde bir nar
Bir adam her gün biraz daha ölüyor
Gövdesi ağardıkça canı heves yarası
Ağzı geçikmiş zamanlardan bir kuyu
Rodos gülünü örtünmemiş üstüne
Limon çiçeklerine mahcup
Varsa yoksa gülhatmilerden bir yoksul harf
Kimi sevse gözlerinin bebeğinde o çığlık:
“Dinle imdi sen o zarı arı inler bal içinde.”*
Dünya aklında tutmaz kimseyi sürmelim
Benim, sevgilim diye diye çırpındığın
Senin, huzur diye unuttuğun
Ne varsa gövdemizde tüten
-Bir karabatak sulara dalıp dalıp çıkıyor-
Bir yasemin kokusu kadar sürmez hükmü
Tanrının can bulduğu bu gölgelikte…
Şükrü Erbaş / Pervane, 2014
* Pir Sultan Abdal
Şükrü Erbaş / Çırpınma
🎨 Leiko Ikemura / Siyah iniş, 1999
Çırpınma
Sen evden çıktın ya, eşik önünden aktı, pencere ardından koştu. Kalabalık içinde yabancı kalma diye aynadaki gülüşün, kâküllerindeki rüya, sandıktaki kokun, üstüne gökyüzü oldu. O uzak, soğuk, kocaman şehir birden ev içine döndü. Ben titreyerek baktım ardından. Kötü bir yalnızlık seni incitmesin diye avuçlarındaki hayat çizgisinden sessizce öptüm. Hatırlar mısın, sokağın başında bir kadın, ölüme bakar gibi bakıyordu çocuğuna. Sen korktun, ben korktum. Kar mıydı, akşam mıydı, büyümüş müydük, zamanın sahibi kimdi, gelecek nerelerden gelecekti, bilmiyorduk. Sen sakindin, ben kötü bir telaştım. Sen güzeldin, ben katıydım. Sen kalbine tutunmuştun, ben öfkemi seviyordum. Dünya bir kibir fotoğrafıydı. Kocaman bir yapının önünde durdun. Bütün pencereler sana baktı. Sen bütün güzelliğinle onların geldikleri yerleri gördün. Ben o gün orada öğrendim, çocukluğu olmayanın büyüklüğü de olmazmış.
Akrep de yelkovan da iki kaşının arasında durdu.
Şimdi dünya herkesten yapılmış bir gönül yorgunluğu. Şimdi dünya soğuk. İnsan büyüdükçe bir bir ayrılıyormuş sevdiklerinden. İnsan güzellikten önce korkuyu görüyormuş. Şimdi dünya eşiklerde bir salkım gözyaşı. Kimse odalara sığmıyor. Yollar bir yalnızlık ıslığı. Herkes topuklarında bir tomurcuk arzuyla uyuyor. Şimdi dünya başsız sonsuz bir alın çizgisi. İçinde bütün kadınlardan bir anne. İçinde bütün babalar sigara dumanı. Sen bir basma entarisin ki gittiğin her yer eteklerinde çiçekleniyor. Gülmüyorsun da gökyüzü yıldızlarını döküyor üstümüze. Kömür kokularını sevdiğim kadın, sen ne zaman büyüdün. Ne zaman bütün şarkıların kederi oldun. O yoksulluk içinde bizi ne zaman doğurdun. Nasıl sevdin bu kadar yalan insanı. Köpükler, gamzeler, menevişler… ölümü nerende sakladın.
Şimdi dünya evlerde bir ayrılık ayini.
Sen evden çıktın ya, önce duvarlar nemlendi. Çatı, odalara indi. Pencereler birer örümcek ağı. Eşik çoktan darağacı. Sokaklar zülüflerinden esmiyor artık. Zaman eşyada boğuldu. Ev değil, yaprak döken bir hatıra. Yalnızlık her yerden ses veriyor. Bunaldım diyorum, herkes biraz daha kabuğunun içinde. Bir elim ötekinde çırpınıyor. İnsanın yalnız ağlaması ne kadar acıymış.
Sen evden çıktın ya, kırk beş yıl çıkmıyor işte…
Mayıs, 2017
Şükrü Erbaş
16 Haziran 2021 Çarşamba
Oruç Aruoba / Başarısız oldum..
Rembrandt / The Return of the Prodigal Son, 1669
Başarısız oldum..
Ne olabilirdi ki benim başarım, ben o koşullara boyun eğip, toplum içinde bana gösterilen yeri alsaydım? Bir ikiyüzlülük, bir sahtelik, bir aldatmaca olurdu bu ‘başarı’—-ben’im, ben olmadan, hatta benliğimi bir kenara atarak, kişiliğimi çiğneyerek elde ettiğim bir şey. Karşılığında kim olduğumu verdiğim bir ‘kimlik’… Bunu kabul etmedim—Şunu bilmeni istiyorum: Pişman değilim; hiç de pişman olmadım. Ama şunu da bil ki, öyle gururlu falan da değilim-olmadım. Kendimden hiç nefret etmedim; ama bir türlü beğenemedim de kendimi. Çok acı çektim ama başkalarına da çok acı çektirdim. Kendimi haklı görüyor değilim; ama kendimi savunuyor da değilim-hele yargılamayı hiç beceremiyorum, kendimi de dünyayı da…
Dünya ne ise oydu, ben de ne isem o oldum-uyuşamadık. Hepsi bu…
Oruç Aruoba
Atilla İlhan / Sana Ne Yaptılar
Attila İlhan / İhtiyarlar Balladı
🎨 Albert Anker, 1886
İhtiyarlar Balladı
onlara ün mü gelir bazı ses mi duyarlar
yumuşak bir kedere ufalır bakışları
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları
yorgun öksürükleri oturup kalkışları
yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar
her gece artık gitmek vaktidir sanırlar
geçmiş günlerinden bir destek aranırlar
uysal bir gülümseme tek sızlanışları
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları
yolculuk sabaha mı yoksa akşam üstü mü
aylardan bu ay mı günlerden acaba ne gün
yılan gibi çöreklenmiş bu boğuk kördüğümü
çözebilirsen çöz çözememekten üzgün
kaç kere hesabını çıkarırlar bir ömrün
şu yağmurlu güz dünyadaki son güzü mü
bir daha yiyecek mi yediği şu üzümü
ya uykuda giderse söylemeden son sözünü
ölmek var mı farkına varmadan öldüğünü
yılan gibi çöreklenmiş bu soğuk kördüğümü
çözmeye uğraşırlar çözememekten üzgün
bakılan her resim bütün bir ömrü saklar
ellerini kaldırsalar yıllar dökülüşür
birazdan yalıda sanki buluşacaklar
bir yerde saat çalsa o sevgili görünür
umut heykeli midir ay ışığı örtünür
bir pencere açılsa unutulmuş şarkılar
çocuk bahçelerinden nasıl yankılanırlar
kalkan her vapurda giden bir yolcu var
gönderilen her mektup onları götürür
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
sabahtan akşama her gün kaç kere ölür
Attila İlhan
14 Haziran 2021 Pazartesi
Lao Tzu / İçgörü
🎨 John Collier / Firavun'un Hizmetçileri, 1883
İçgörü
Zihnimde tevazu varsa
büyük yoldan yürürüm.
Kibirdir
tek korkum.
Büyük yol alçak ve düzdür
ama insanlar dağlardan geçen kestirmeleri sever.
Saray ihtişamla dolu
tarlalar ayrık otlarıyla
ambarlar hiçbir şeyle.
Takıp takıştıran süslü insanlar,
silah taşıyan,
çok içip çok yiyenler,
çok şeyleri, çok paraları olanlar:
Utanmaz hırsızlardır.
Şüphesiz, yol değildir
onların yolu.
Lao Tzu