"İşçi sınıfı, kendisine egemen olan ve doğasını değersizleştiren ahlaksızlığı yüreğinden söküp atarak, korkunç gücüyle ayağa kalkarsa, kapitalist sömürü hakkından başka bir şey olmayan 'İnsan Hakları' nı talep etmek için değil, sefalet hakkından başka bir şey olmayan 'Çalışma Hakkı' nı talep etmek için değil, ama günde üç saatten fazla çalışmaktan herkesi men eden tunçtan bir yasa oluşturmak için ayağa kalkarsa, işte o zaman yeryüzü, bu yaşlı dünya, sevinçten ürpererek, içinde yeni bir evrenin sıçradığını hisseder...
Fakat, kapitalist ahlakın çürüttüğü bir proletaryadan böyle mertçe bir kararlılık nasıl beklenebilir ?"İnsan hergün bir parça müzik dinlemeli , iyi bir şiir okumalı , güzel bir tablo görmeli ve mümkünse bir kaç mantıklı cümle söylemelidir.
Öne Çıkan Yayın
Nazım Hikmet / CEVAP
CEVAP O duvar o duvarınız, vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...
9 Nisan 2023 Pazar
Paul Lafargue | Tembellik Hakkı
24 Şubat 2023 Cuma
Birhan Keskin / Ağrı
Ağrı
O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç
dünya için. Rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli.
Kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş,
Limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.
Uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti.
Ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda gıcırdayan tahta iskele,
iskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra,
İçimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum.
Bir siyah beyaz kare içinde, hepsi hepsi bir hatıra işte
Bıraktın, unuttum, unutuldum.
Seni kırdığım yerden beni de kırdılar,
Ben hiçbir cümleyle ağlayamam artık seni.
Birhan Keskin
20 Ağustos 2021 Cuma
Wolfgang Borchert / DÜŞLERDE FENER OLMAK
DÜŞLERDE FENER OLMAK
Ben ölünce
hiç değilse
Bir fener olsam,
kapında dursam,
soluk donuk geceyi
aydınlığa boğsam.
Ya da limanda
gemilerin uyuduğu zamanda
gülüşürken kızlar
uyumasam,
dar kirli bir kanalda
bir yalnıza göz kırpsam.
Daracık bir sokağa
assalar beni
teneke, kırmızı bir fener
bir meyhane önünde
dalgın düşüncelerle
tempo tutup şarkılara
sallansam.
Ya da şöyle bir fener
gözleri büyümüş bir çocuğun yaktığı
duyulup da korkunca çevresinde yalnızlığı
dışarda camlarda
fırtınanın ıslığı
kâbuslar, görüntüler, cinler.
Evet, hiç değilse.
ben ölünce
bir fener olsam,
tek başına geceleri
uykulardayken dünya
gökte ayla senli benli
sohbete dalsam.
Wolfgang Borchert
Çeviren : Behçet NECATİGİL
18 Ağustos 2021 Çarşamba
Turgut Uyar / Her Pazartesi [ Çağdaş Yeri Mızrağın ]
Çağdaş Yeri Mızrağın
Tam mızrağın deldiği yerdi, birden parladı. Odada
İlkel bir silahın birden çağdaş olduğu. Kanla.
Bir sızı. Sağ elimde bir haritaydı. Kanla.
Aranan birşey. Kan ve Benzin İstasyonu
Uzaktan geçiriyorum anısını, Sallanıyordu
Anlamadığım bir şeydi. Sallanan ...
Bir duvarın birdenbire ak olduğu.
Ey benzin istasyonu.
Aşklar bitti, sevinçler bitti, ey orman!..
Aklık gibi, ayırt edilmeden taşman.
Gelir şimdi ölmüş bilinen bütün şarkıcılar
Bir uygarlığı yeterince anlatmaya. Bütün şarkıcılar,
Flavtacılar flavtacılar flavtacılar.
Beklenen hangi utkudur, ey orman!..
Hangi? O giyimli yabancı adamlardan.
Hangi çağdaş uykusuzluk, ey orman,
Alkolün yarım yamalak tesbit ettiği akşamlardan.
Bir caddede, bir çılgınlıkta, bir duvar önünde
Bir uyanış gibi kendiliğinden taşınan.
-Bütün herkeslerin "ihtilali" diye
ortalara döküldüğü bir akşam-
Bir yanlış gibi kendiliğinden taşınan. Ey orman,
Bütün imamların ve kardinallerin çıplak olduğu
bizi bir boyutun iğretliğine çağıran
Bir değişmez düzenin sahibi, bir yanlışlık
ölüyor. Ve bir anı sonsuz düzenine giriyor.
"Sen!.. arkanı döndüğünde herkes ağlıyordu
ölümün ödenmez bir faturaydı. Herkes ağlıyordu
Döner kapılar ağlıyordu ve bütün açgöz garsonlar
yanmamış sigaralar, alkolcüler, tütün doğrayanlar. Ve
Hangi haberi.. O sonsuz soluğu yadırgatan
-kafatasın uyanmış- Birisine göre bir anı,
birisine göre bir sevgi olan herkes ...
Bir uyku kaybedilen, bir timsah kaybedilmiş
ve dibi baltalanmış bir totem,
-belki bir ince akşam bile-
Yanlış bir bilet olan herkes
Yanlış bir model olan herkes.
Senin uykunu ve ağlamanı tanıyorlar. Görkemsiz
ve aşağılık. Yasında
Kırların ve zamanın karanlık bir tuğladır uykularında
parasız, sıkıntılı bir otobüs yolcusu
nun..."
Bir ufak ışık, ufak. Yerimizi gösterin. Şaşırdık karşısında
ve ilişkiler bizi şaşırtır elbet. Sen orman. Tut.
Bitti.
Aşklar ve sevinçler bitti. Ey orman!..
Büyük adam gelir. Sevimli bir su terazisini okşuyorum
o bir duvara kendini çiziyor,
ey orman
o yeşillik artık bir alışkanlığa dönüşüyor usumda.
Turgut Uyar / Her Pazartesi
15 Ağustos 2021 Pazar
Charles Baudelaire / Müzik
Müzik çok zaman beni bir deniz gibi kavrar!
Solgun yıldızıma ben,
Bir sis tavan altında veya sonsuza kadar,
Böyle açarım yelken;
Göğüs hep ilerde ve şişmiş ciğerler, karın,
Tıpkı bir yelken gibi,
Aşarım ben sırtını yığılan dalgaların
Gecenin gizlediği;
Duyumsarım içimde bütün tutkularını
Çırpınan bir geminin;
Uygun rüzgâr, fırtına, onun kasıntıları
Üstünde bir girdabın
Sallar beni. Bazan da, sütliman, büyük ayna
Umudum kırılınca!
Charles Baudelaire
Charles Baudelaire / Kötülük Çiçekleri [ Béatrice ]
Killi, kireçli, çorak topraklar üzerinde
Bir gün şekva ederken tabiata karşı, ve
Rastgele dolaşarak ben kendi düşüncemin
Hançerini bilerken üzerinde kalbimin,
İniyor öğle vakti gördüm başıma doğru
Kocaman ve ölümcül bir fırtına bulutu,
İçersinde meraklı, zalim cüceye benzer
Çok sayıda ifriti taşıyarak, bin beter.
Koyuldular çok katı beni incelemeye,
Bakan yolcular gibi hayretle bir deliye,
Duydum, aralarında fısıldaşıp güldüler,
Göz kırparak işaret verdiler ve aldılar :
- “Seyredelim hele şu insan müsveddesini,
Taklidi hüner sayan şu Hamlet gölgesini,
Gözleri çok kararsız ve rüzgârda saçları.
Büyük acı değil mi görmek bu şaklabanı,
Bu alçağı, bu kötü oyuncuyu, garibi,
O rol kesmeyi bilir, tıpkı sanatçı gibi,
Acısıyla şarkıya dikkat çekmek dileği
Kartalları, cırcırı, nehirleri, çiçeği,
Bizlere bile, eski sütunların yazarı,
Uluyarak anlatmak beylik hitaplarını?”
Ne ki (benim gururum üstündedir dağların
Hükmeder bulutuna, sesine şeytanların)
Çevirirdim egemen başımı elbet ben de,
Görmeseydim hayâsız bir sürünün içinde,
O suçu, ki ne yapsa sarsamadı güneşi!
Bakışları benzersiz, gönül kraliçesi,
Koyu iç sıkıntıma onlarla gülüyordu
Bazan verdiği pis bir okşayış oluyordu.
Charles Baudelaire / Kötülük Çiçekleri
Oruç Aruoba / Gündüz Yarasaları
Gündüz Yarasaları
I.
Neyiz ki biz?
İlk ışınları görününce güneşin,
Kaparız tepenin gözkapaklarını —
Çam değiliz ki, kollarımız açık
Ürpererek karşılayalım donuk ışığı.
Gölgeler kısalınca çıkarız ortaya,
Açıklıktır, aydınlıktır aradığımız,
Parlaklıkta bulur gücünü görüşümüz.
Tanımayız alacakaranlığı delen,
Tepelerin arasından seçen bakışı. —
Kör olmuş ışıktan gözlerimiz.
Gündüz yarasalarıyız biz.
II.
Geceyi düşleriz gündüzken,
Geceyken de gündüzü, —
Yitirebileceklerimiz yitiktir
Onlardan uzaktayken — ama
Özleriz, döneriz yeniden
Yitirmeden
Yitirebileceklerimizi
Yitiremediklerimize.
Yitirebilirdik, deriz;
Ama yalnızca bir fiil çekimi bu —
Tutsaklıklara bağlamışız özgürlüğümüzü.
Gündüz yarasalarıyız biz.
III.
Sağlamdır düşünce temellerimiz,
Ama altlarında kist vardır, sonra kum —
Dururuz gerçi, sapasağlam, kalın
Taştan duvarlarımızla, dimdik
Ayakta; ama biraz su, bir sızıntı
Kaydırır temellerimizi hemen.
Duyarız yerçekimini hemen,
Titreriz. Sımsıkı, gergin
Bağlar vardır
Düşüncelerimizi ayakta tutan, ama,
Ya temelsizse temeli
Bütün bu bağları
Bağlayan
Bağın?
Bağlantısızca bağlarız bağlarımızı.
Gündüz yarasalarıyız biz.
IV
Yapacaklarımız vardır kocaman,
Kocaman başarılar, yüce çağrılar; ama,
Tutmadığımız bir eldedir aklımız,
Bir son selamda, biz aceledeyken gönderilen —
Nedir ki acelemiz, niyedir ki?
Camın boşluğunu arayan kocaman
Pervaneler gibi, kanat çırpan
Işığa ulaşmak için
Çırpınan, camı kıracakmış gibi —
Düşmanımızdır oysa ışık bizim,
Kanatlarımızı yakan, kavuran —
Aradığımız—ışıkta— nedir ki?
Işıktan gelir ölümümüz.
Gündüz yarasalarıyız biz.
V.
Hep bir dimdik, dümdüz dürüstlüktür duyduğumuz,
Ama bir kuşku kurdu kıvır kıvır kemirir köklerimizi —
Nasıl da kolaydır yalanlarımız, uydurmalarımız,
Nasıl da rahat. İç sızlaması nedir bilmeyiz;
Başedilmez gerekçelerimiz hazırdır çünkü hep —
Kozasında mışıl mışıl kanat takınır tırtılımız,
Sindire sindire yapraklarımızda açtığı delikleri.
Övünürüz delik deşik, bölük pörçük
Yeşilliğimizle — yenmiş bitmiştir oysa
Büyüme noktalarımız, su çekmez artık
Kök uçlarımız, dökülüp gitmiştir
Taç yapraklarımız artık,
Nasıl da yabancı topraktan baş uzatmış taze fide bize.
Gündüz yarasalarıyız biz.
VI.
Bir görsek andığımız yüzü,
Tanır mıyız? —Tanır mıyız
Sevdiğimizi, bilir miyiz neydi—
Sevdik mi, seviyor muyuz?
Yürüyüşü, saçının dökülüşü—
Anımsar mıyız, anımsıyor muyuz?
Bir anıdan başka nedir ki sevgimiz?
Gündüz yarasalarıyız biz.
VII.
Koy başını omuzuma yine.
Aldırma, söylenmeden kalsın
Düşünülmedikler, bilinmedikler —bırak
Unutulsun geridekiler, özlensin ileridekiler —bırak
Yansısın camda donuk ışık, usulca ışıldarken
Sabah, aydınlanırken uçup geçen yeşillik.
Gel —uyuyalım güneş görününce,
Aşınca tepeyi göz kamaştırıcı ışık.
Uyanacağız nasılsa, dikelmeden ışınlar,
Dümdüz, aklaştırıcı olacak yeniden bakışımız.
Ama şimdi —sanki sevdalı gibiyiz şimdi,
Sanki karanlıkta sezinledik aydınlığın başladığı yeri—
Şimdi kurduk sanki geceyi gündüzle,
Şimdi kuruttuk sanki gündüzü geceyle—
Aydınlığın karanlığında görür gözlerimiz.
Gündüz yarasalarıyız biz.
Oruç Aruoba