Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

2 Ocak 2018 Salı

BİR YILIN SON GÜNLERİ ~ Murathan MUNGAN

BİR YILIN SON GÜNLERİ

Bir yıl daha bitiyor
İşte bu kadar duru,bu kadar yalın
Bu kadar el değmemiş
Sıradan bir gerçeği daha
kolları bağlı hayatımızın
Bu şiire nasıl dahil edilebilir bir yılın son günleri
Her sonda,her başlangıçta ve her defasında
Alır gibi başkasını karşımıza
Perdeler çekip,ışıklar söndürüp
oturup yatağın içinde bir başımıza
Sorgulamak kendimizi
Öğrenmek ikimizin anadilini,ikinci belleğimizi
Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini
Bu aynanın dehlizlerinde gezinirken görürüz
Karanlık günlerimizin kenar süslerini
Biterken yılın son günleri
Biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini
Gençlik ikindilerini
Kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri.
II.
Bir yıl daha bitiyor
Düşlerim ,tasalarım,yarım kalmış onca şey
Her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden
Bana mı öyle geliyor
Yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman
İnsan yaşlanırken?
III.
Kırdım mı incittim mi birilerini?
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Dağınık yatağım,mutsuz yatağım
Çoğalttım mı eksiklerimi?
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
Ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Hançer kıvamındaki o karamizah tadını
Şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz’a
Sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım
akşama
Yeni bir yıla
Ama nedense herşeyin tadı dağılıyor ağzımda
Bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında
Aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta
IV.
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Bırakılmış mektuplar
Ve yurdumun her karış toprağında tefrika edilen karanlık
Ey hayatıma girenler ve çıkanlar
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan…
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır bir ermiş dinginliği havalandırıyor dizelerime
açılan pencereleri,
Durup bakıyorum akşam sularında zaman kavramlarına,
Zamanı düşünüyorum;koyuluyorum
Anlamını yitiriyor “şimdiki zaman”ın boşyüceliği,tarihin unutkan
sayfalarındaki mürekkep lekeleri
İşimin başına dönüyorum içimde ıssız bir gönül erinci
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
“içtenliğin” yada “dünya görüşünün” kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum.
V.
Sabahları açık penceremin soluduğu kent
Nabzında yüzyılın dağınık sancısı
Dumanı üzerinde tüten yıkıntılar
Hangi anlamı kuşanabilir şimdi yeni bir yıl
Umutsuzluk sözlüğünden karşılıklar aranırken hayata
Hangi söküğünü dikebilir bu yaralı kuşak
Hangi yüreğe öğretilebilir unutmak!
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hala bir umut var mıdır
Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
VI.
doğulu belli
belki bizim oralı
nerde görsem tanırım ben
hüznünde asi dağların şivesi bozuk dumanını taşıyan
bu eşkiya duyarlığını
yaşı kırk beş elli, belli uyumamış Ankaran’nın derdine
ceketi küçük geliyor, elleri biraz büyük, yüreği yaralı
karısı yeni ölmüş, sığınmış oğlunun evine

bir hamayıla bir sure sürer gibi
bir muskaya yerleştirir gibi
okunmuş, katlanmış güvenliğini
arkasını yazar gibi askerlik fotoğrafının
bir naylon geçirircesine nüfüs teskeresine
yarine yazdığı mektuba koyar gibi
biraz kostak, biraz hüzünlü
ne zaman efkara gönül indirse kaşlarını çatar hani
işte öyle yerleştiriyor ”Milli Piyango” biletini
yoksul cüzdanının en afili yerine
o da hazır şimdi yılbaşı çekilişine
yüzünde işini özenle yapmanın erinci
bakıyorum umudun bir an için ısıttığı gözlerine
bilmiyor onun için şuracıkta yazıverdiğim öyküleri
katlayıp yerleştirirken cüzdanını cebine
sormak geliyor içimden adresini

yürürken bir ayağı aksıyor
hep kıyısından gidiyor yolun
belli yakıştıramıyor kendini kente
uzun uzun bakıyorum ardından bir dostu uğurlar gibi
ağlamak geliyor içimden
nasıl da uzağız birbirimize

ah adresini bilseydim amca
yollardım sana bir yılbaşı tebriği
inan yalnız sana
hani tercüman olsun diye yüreğime
bol kuşlar olsun üstünde, mavilik, bir köşede kalpler birleşmiş,
işte öyle afili
ve altında mani deyişli el yazısı bir cümle:

uçan kuşlar konsun senin göğüne!
Murathan MUNGAN

KALBİMİN EN DOĞUSUNDA ~ Didem MADAK

KALBİMİN EN DOĞUSUNDA

Aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda 
içimde yağmur duasına çıkmış birkaç köy 
Birkaç köy sular altında 
Kalbimin doğusu, 
her resme güneş çizen bir çocuktu. 
Gam yükünün kervanları yürürdü dudaklarımda 
Kavruk ve çatlaktı dudaklarımın toprakları 
Ölümün ötesinde bir köy vardı 
Orda, uzakta, kalbimin en doğusunda 
Şimdi bana yalnızca 
Dertli türkülere duyduğum karşılıksız aşk kaldı 
Güzel beyaz bir tay doğururdu her sene hafızam 
Yorgundu oysa 
Durmadan, durmadan hatırlamaya koşmaktan. 
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı. 
Okyanusları mavi olmayan. 
Benim için hayat, 
Kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı. 
Geçmişim acıyor şimdi, yalnız benim değil 
Benim ülkemin geçmişi de acıyor mesela. 
Bilirdim oysa ilk badem ağaçları çiçek açar baharda. 
Bilirdim çiçek satan çingene kızlarını 
Onlar bütün şimdileri, bütün zamanlara 
Bir gül parasına satardı. 
Oğlan kıza bir gül alsa 
Bilirdim odur en kırmızı zaman. 
Adına aşk diyorlardı 
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı. 
Kim bir şairi kırsa 
Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela 
Bilirim kim dokunsa şiire 
Eline bir kıymık saplanacak. 
Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman 
Yorgunum oysa 
Durmadan kendime bir tunç ayak aramaktan. 
Aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda 
Boş salıncaklar gibi gıcırdayarak konuştum karanlıkla 
Kediler gibi mırıldanarak. 
Alkolden bir denize bıraktım kalbimi 
Kırmızı bir sandal gibi 
Arka sokaklarda sarhoş konuştum karanlıkla 
Avuçlarımla konuştum 
Allah büyüktür diyen insanlar gibi. 
Kedi dili bisküvilerinin bir pastayla konuşması gibi 
Yumuşak ve kremalı konuştum onunla. 
Boynumda leylaklar açardı baharda 
Mor ve pembe konuştum karanlıkla 
Gece açılıp gündüz kapanan bir parantezdim 
Sözler vardı içimde işe yaramayan 
Sözlerle konuştum karanlıkla... 
Önce söz yoktu kalbimin en doğusunda 
Sözler... 
Bir yağlı urgandı acıyı boğmaya yarayan
Didem MADAK

1 Ocak 2018 Pazartesi

VE SONRA KALBİM OLAYSIZ BİR ŞEKİLDE DAĞILDI ~ Furkan ÇALIŞKAN

VE SONRA KALBİM OLAYSIZ BİR ŞEKİLDE DAĞILDI

sanırım olay İstanbul’da geçiyordu
ismini vermek istemeyen caddelerde
olası bütün kaçış yolları tutulu
yurtlarından çıkarılan adamlar arasında
ve aşk, aniden yola fırlayan bir çocuktu.

artık halka açık bir yerde bekliyor seni hayat
orda sana ölçü, birim ve düzen verilmemiştir
mümkün mertebedeki adamlar ve kadınlar
beherler, masa saatleri ve ergonomi
yok, ama herkes uyanık birtek benim uykum var
değil mi ki beş dakikada bir erteliyorum seni…

korkuyorsun, üşüyorsun ve yanlış anladın
şairi yanlış anlamak daha güvenlidir
daha konforlu daha kurumsal daha aciz
şimdi unut bunları ve tüm gücünle bana güven
Kaybedeceğiz!
hayır, bu sefer doğru anladın

ispat edemem fakat öylece içime baktın
ve sonra kalbim olaysız bir şekilde dağıldı
ne kadar koştuysam da nefesim hala çok yakın
bilerek ve isteyerek değilse gerçek midir bu acılar
haberin bile yok oysa dünyanın en güzel kızısın
ama dünya bunda kasıt arar!

Yine de, gel ve al yüzümü eline
Haydi sev beni, konu serbest…
Furkan ÇALIŞKAN

KEDER SANA YAKIŞMIYOR ~ Victor HUGO

KEDER SANA YAKIŞMIYOR

Ne kadar değişmişsin ben görmiyeli,
Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan,
Hüzün rengi almış saçlarının her teli
Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan,
Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli
Ne kadar değişmişsin ben görmiyeli

Böyle mahsun kederli değildin eskiden
Fıkır fıkır gülerdi gözlerinin içi
Dudakların nemliydi sevgiden, arzudan
Yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi
Baygın kokusuna anılarla beraber giden
Böyle mahsun kederli değildin eskiden

Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Ağlamaktan mı karadı gözlerin
Bir zamanlar göz yaşını sevmezdin
Şimdi neden yaşardı gözlerin
Hasta mısın, yorgun musun nen var
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar

Arzular vardır bilirsin anlatılamaz
Eskisi gibi kalsaydın ne olurdu
Taptaze, ıpılık kar gibi beyaz
Keder sana yakışmıyor gül biraz
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz.
Victor HUGO

ACI BİR ŞARKI ~ Koray FEYİZ

ACI BİR ŞARKI
                                    -Şair Özlem Sezer için-

Bir yaprağım eski, 
Bu parkta,senin elden ele dolaştırdığın.

Ölü kuşlar mevsimi:Güz! 
                          dallarda kırık aşkları gönlümün.

Bir bankın içine birikmiş duruyor  
                                   kokusu bir karanfilin 
Kokluyorum, 
                       sen kokuyorsun. 
İğne ucu ayrılıklar dışında…Bilmiyorum, 
Eskiden olduğu gibi pek konuşmuyoruz  
                                       karşılaştığımızda, 
İki ayrı yöne giden iki ayrı kuğu gibi. 

Bir gölgesi var ama ağırlığı yok anıların 
                                             yüreğimde. 
Biliyorsun.

Dün bu parkın rüzgar almayan bir yerinde durdum, 
Kuğular kaskatı ağır ve bomboştular. 
Bir alev gibi yaladılar sanki yüzümü,kasıklarımı, 
Ucu kanlı hançerleriyle sırıtan kuğular, 

İçimde yalnızca acı bir şarkı bıraktılar,  
                              senin için yazılmış bir şarkı… 
Koray FEYİZ

31 Aralık 2017 Pazar

BİRİ İNAT BİRİ SABIR ~ Aziz NESİN

BİRİ İNAT BİRİ SABIR

Hepsi güzel
Ama ağaçkakanın güzelliği bambaşka
O küçücük gagasındaki inat
Kalemimi görüyorum gagasında
en sert ağacı inatla delerken

Hepsi güzel
Ama damlayan suyun güzelliği bambaşka
O durmadan damla damla sabır
Gözyaşımı görüyorum her damlasında
En sert mermeri sabırla delerken

O küçücük gagada inat
O her damla suda sabır
Haydi kalemim haydi gözyaşım
Gaganın inadı damlanın sabrıyla
Dele dele tabuları devir

Aziz NESİN

ÇIĞLIK ~ Ataol BEHRAMOĞLU

ÇIĞLIK
Bir adamı öldürmenin tam sırası kurşunlarla
Çocuğunu öpüp kapıya çıktığında

Ey kanatılmış çiğnenmiş bahar günü
Birden bir çığlıkla kapatır yüzünü

Ezik bir gül gibi çığlık, yitik bir umut gibi
Boğmak boğma bir telle bir insan olmanın sevincini

Kederli yağmur, usulca düşen akşama
Çığlık. Bir çocuk yüzü. Dayalı cama…
Ataol BEHRAMOĞLU