Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

12 Mart 2018 Pazartesi

SON AKŞAM YEMEĞİ ~ Leonardo Da Vinci










































Leonardo Da Vinci’nin “Mona Lisa”dan sonraki en ünlü eseri olan “Son Yemek ya da Son Akşam Yemeği”, 15. yüzyılda (tahmini 1495–1498 yılları arası), Duke Lodovico Sforza’nın isteği üzerine Milano yakınlarındaki Santa Maria Dele Grazie’nin duvarına yapılan fresktir. “Altın Oran”ın başarıyla kullanıldığı bu freskte Hz. İsa, son akşam yemeğinde havarilerine, içlerinden birinin ona ihanet edeciğini açıklamıştır ve bu açıklama sonrası havariler arasındaki korku ve şaşkınlık yansıtılmıştır. Leonardo’nun kullandığı malzemeden dolayı hassas bir çalışma olan bu fresk, o hayattayken tahrip olmaya başlamıştır ve günümüze kadar da onarılmıştır; ama yanlış müdahaleler de eserin bozulmasını hızlandırmıştır. Bu kadarla anlatılmaması geren bu şaheser de, “Mona Lisa”dan farksız değildir rivayetler konusunda.

Leonardo, bu muhteşem resme başladığında gücünün doruğundaydı.O dönemde Milano dışında bile tanınıyor ve belki de yaşayan en büyük İtalyan sanatçı olarak biliniyordu.

Sıradışı üslubu açısından Leonardo, “Son Akşam Yemeği” ile gelenekleri yıkan bir başyapıt üretti. Ancak işe yaklaşımı ile hem işverenin, hem de koruyucusunun keyfini kaçırdı. Leonardo’nun yavaşlığı, manastırın baş rahibinin sabrını tüketti. Baş rahip, sanatçının çalışmasına sesini çıkartmadan, saatlerce bakakalmasından; birkaç fırça darbesinin ardından, günün geri kalanın bölümünde ortalarda gözükmemesinden yakınmaya başlamıştı.

Leonardo’nun bu yavaşlığı, herkesçe bilinen yeteneklerini ortaya dökme tarzındandır. Onlara göre Leonardo, uygun yüz hatlarını bulup bunları kafasına yerleştirinceye dek, Milano sokaklarını arşınlayıp durmuştur. Babası, Leonardo’nun “Son Akşam Yemeği” tablosunu üretmesine tanık olmuştur 1550’lerde şöyle yazmıştır:

“Bir yüzü resmetmek istediğinde, önce onun ayırt edici özelliklerini ve mizacını ele alırdı..ve nasıl olması gerektiğine karar verdiğinde; bu tür insanların bir araya geldiği yerlere gider ve bıkmadan yüzleri, tavırları, giysileri ve bedensel hareketleri gözler.. bunları defterine kaydederdi.”

1497 de Leonardo’nun bu proje için iki yılın büyük bölümünü harcamasından sonra; sabrı taşan ve sanatçının yemekhanesinde yarattığı dağınıklığa kızan baş rahip, Ludovico’ya şöyle yakınmıştı:

“Bitmeyen yalnızca Yahuda’nın başı. Bir yılı aşan bir süredir Leonardo resme dokunmadığı gibi, görmeye bile bir kez geldi.”

Ludovico öfkeyle, Leonardo’yu gecikmenin nedenlerini açıklaması için, yanına çağırttı. Bir çağdaşın anlattığına göre, Leonardo şöyle cevap vermişti:

“Ekselansları bitirilmemesi gerekenin yalnızca Yahuda’nın başı olduğundan haberdarlar. Herkesin bildiği gibi, o kötülüğüyle göze batan bir alçaktı. Dolayısıyla günahkarlığına uyan bir çehreyle betimlenmeli. Şimdiye değin, en azından bir yıldır, gece gündüz her gün Ekselanslarının bildiği gibi, kentin tüm haydutlarının yaşadığı Borghetto’ya gidiyorum.Ancak henüz aklımdakine uygun kötülükte bir yüz bulamadım.Bu yüzü bulduğumda resmi bir günde bitireceğim. Ancak eğer araştırmam sonuçsuz kalırsa, Ekselanslarına beni şikayet etmeye gelen ve aranan özelliklere tam uyan baş rahibin çehresini kullanacağım.”

Bu zekice cevap Luduvico’yu güldürdü. Vasari’nin aktardığı gibi:

“Bu cevap, dükü gülmekten kırdı geçirdi ve şaşkınlık içindeki zavallı baş papaz da, Leonardo’yu rahat bıraktı.”

Bu tabloyu Leonardo, yeni bir tarzda, kendi buluşu olarak hazırladığı boyalarla resmetmiştir. Ve ne yazık ki; solmaya, kabarmaya ve dökülüp bozulmaya başlamıştır. Ancak yine de ressam Rafael, bu tabloyu tamamen bozulmadan, kopya etmiş ve böylece onu unutulmaktan kurtarmıştır.
Leonardo’nun eserlerini ve özellikle “Gizli­ Son Akşam Yemeği: La Çena” adını verdiği en büyük eserini tanımada, onun bu duyguları, birer ipucu olarak anılabilir. Ve belki bu nedenle duygu ve düşüncelerini açıklamak için “Gizli ­Son Akşam Yemeği” tablosuna, İsa’yı ön planda resmetmiştir. Ve yine bunun içindir ki, dehasının bütün olanaklarını kullanarak bu tabloyu yaratmıştır.

Milano’da çok ünlü olan “Milano Katedrali” meydanından başlayarak şehrin kenar mahallelerine kadar uzanan “Via Dante” sokağında St. Maria della Grazie adındaki küçük, fakat çok eski bir manastır vardır. Leonardo, bu katedralin “Sofra Odası”ndaki duvarlarının birine, bütün genişliği boyunca, “Gizli­Son Akşam Yemeği” adını verdiği bir tablo işlenmiştir. Bu tablo; büyük bir odayı göstermektedir. Bu salonun dip tarafında üç pencere görülmektedir. Salonun ön kısmında uzun bir masa bulunmaktadır. Masanın arka kenarına, yüzleri tabloya bakanlara dönük olarak oturanlar vardır. Bunlar İsa ve 12 havarisidir. İsa, oturanlar arasında ve masanın ortalarında oturmaktadır. Havarilerin altısı, İsa’nın sağında, altısı solunda; yan yana oturmuşlardır. İsa’nın başı, hafifçe sol omzuna doğru eğiktir. Gözleri donuktur, belirsizdir. İki elini masaya birbirinden biraz açık olarak dayamıştır. Derin düşünceler içindedir, çok üzüntülü bir hali vardır. Sanki, bütün üç yıl boyunca; öğrencileriyle bir arada, hep beraber geçirdiği günlerden sonra neler olacağını tanımlayan bir görüntü içindedir.

Leonardo’nun resim sanatındaki büyüklüğünü anlamak için her şeyden önce, iki şey üzerinde, evvelâ kompozisyon üzerinde, sonra ışık ve gölge üzerinde durmak lâzımdır. Onun en büyük kompozisyonu Cenacolo (Son Akşam Yemeği) olduğu için bu eserdeki üstünlüğünü belirtmek yeter. Santa Maria delle Grazie’nin yemek salonunda bulunan bu freskonun her tarafı aradan yarım asır geçmeden çatlamış, boyaları dökülmüş; beceriksiz ellerin tamirleriyle eser, büsbütün berbat bir duruma düşmüştür. Bugün, son şekli ile onda gölgeleri andıran figürlerden başka bir şey görülmez. Fakat buna karşılık, Leonardo’nun talebelerinden Marco d’Oggione’nin 1510 senesinde, aslının bütün parlaklığı içinde bulunduğu sıralarda, yapmış olduğu kopyalar vardır; Paris’te Louvre müzesinde bulunan kopya ile Londra’da güzel sanatlar mektebindeki kopya bu ressama atfolunmaktadır.

Eser, Magripli Ludovico tarafından Santa Maria Delle Grazie manastırı yemekhanesi için ısmarlanmıştır. Sanatçının tamamlayabildiği birkaç resimden biridir. Daha Leonardo hayatta iken yıpranmaya başlaması, renklerin doğallıklarını kaybetmesi, inanılmaz bir talihsizliktir. Bunun da nedeni Leonardo’nun salondaki rutubeti hesaplamadan değişik bir boyama tekniği uygulamasıdır. Ancak bu hali ile bile, insan dehasının büyük mucizelerinden biridir

Rahiplerin uzun yemek masalarının bulunduğu salonun bir duvarını boydan boya kaplayan, dört metre genişliğindeki bu başyapıt, ilk açıldığı gün müthiş bir heyecan uyandırmıştı. Salonun doğal ışığı yemek masasının tam üzerini aydınlatmakta, perspektifle birlikte, resme sanki salonunun uzantısıymışçasına bir derinlik kazandırmaktadır

Kompozisyonun iç mekanlara taşınmaya başlandığı ilk resimlerden biridir Santral perspektif kurallarına göre yapılmış olup orta çizgi Hz. İsa’nın sağ gözünden geçer. Bu duruş, aynı zamanda Hz. İsa’nın manevi konumunu da betimlemektedir.

Rönesans’la birlikte çizgisellik, yüzeysel üslup anlaşılırlık ve çokluk resimde işlenmiştir. Çizgisel üslup cisimler ve uzayla uğraşır ve üç boyutluluk izlenimi vermek için ışık ve gölgeyi kullanır. Ama çizgi kesin bir sınır olarak üstün, ya da hiç değilse onlara eşit bir yer alır. Rönesans’ta bütün elemanlar tek tek ele alınıp işlenmiştir. Parçalar tek başına ve bütüne karşı sorumludurlar. Leonardo haklı olarak ışık-gölge karşıtlığının babası sayılır ve özellikle onun “Son Akşam Yemeği” Yeniçağ sanatında ilk defa olarak ışık-gölgenin kompozisyon etkenleri olarak büyük çapta kullanıldığı ilk resim olmuştur.

Leonardo Da Vinci ilk kez Sfumato (boyalı yüzeyler arasında yumuşak geçiş) kullanılmıştır. Rönesans’ta kapalı üslupla birlikte her şey dengelidir ve geometrik orantı vardır. “16. Yüzyılda resmin kısımları bir merkezi eksen etrafından düzenlenmektedir, ya da eğer bu yoksa, tablonun iki yarısı arasında tam bir denge gözetilmektedir. Örneğin Leonardo’nun İsa’nın son akşam yemeğinde, bir orta figürün ötekilerden ayrılması ve yan grupların dengeli olarak ele alınmasıyla simetrik form gerçekleşmiştir.”

Leonardo’nun Son Akşam Yemeği isimli resmi, yarattığı gerçeklik algısı ve sanatsal ifadenin dengeli bileşimi ile en önemli eserlerinden biridir. Yapıt Milano’da Santa Maria dele Grazie manastırının rahiplerinin yemek yedikleri dörtgen salonun bir duvarında yer almaktadır. İsa on iki havarisiyle birlikte uzun bir yemek masasının etrafında betimlenmiştir. Bu başyapıt halka açıldığında, rahiplerin uzun yemek masalarının yanında, İsa ve Havarilerinin yemek masasının göründüğü an, yarattığı izlenimi yaşamaya çalışalım. Bu kutsal öykü, o zamana dek, seyirciye bunca yakın olmamıştı. Rahiplerin yemek salonuna bir başkası daha eklenmişti sanki ve Son Akşam Yemeği elle tutulur bir şey oluvermişti”

Hz. İsa’nın son akşam yemeğinde havarilere “İçinizden biri bana ihanet edecek” dediği anı anlatır. Hz. İsa masanın ortasında sakin bir şekilde yalnız olarak oturmaktadır. Kendisini ikili üçlü gruplar halinde çevreleyen havariler bu sözü nedeni ile şaşkınlık içerisindedirler. Masanın en solundaki Bartholomaus, heyecanla ayağa fırlamış, yanındaki Jacobus Minör ve Andreas ise ellerini havaya kaldırmıştır. Peter (Petrus) de ayağa kalkmış, masanın ortasına doğru kızgınlıkla bakmaktadır. Hain Judas (Yahuda) hayretle geriye fırlamıştır, sağ elinde ihaneti karşılığında almış olduğu para kesesini tutmaktadır. Judas daha önce yapılmış olan tüm Son Akşam Yemeği resimlerinin aksine masanın önünde değil, diğer havarilerle birlikte arkasında durmaktadır. Yanındaki Johannes (Yuhanna) ise henüz hainin kimliğini bilmediğinden gayet sakin, ellerini birleştirmiş bir şekilde oturmaktadır. Yine resmin sağındaki havarilerin her biri değişik bir hareket yaparken zaman durmuş gibidir

Masa örtüsü ve tabaklar üzerindeki desenler izleyenleri hayrete düşürecek kadar ayrıntılar içermektedir. Masa üzerindeki yiyecekler ise enfes natürmort örnekleridir.

Son Akşam Yemeği’nin Menüsü

Milano’daki Santa Maria delle Grazie Kilşsesi’nin yemekhane duvarında bulunan ‘Son Yemek’ tablosu 1997 yılında kapsamlı bir restorasyondan geçirildi. Restorasyon sırasında araştırmalara ışık tutmak üzere digital fotoğraftan, radyolojik taramaya kadar bir çok yöntemle tablonun görüntüleri de alındı. Bu veriler üzerinde Sanat Tarihi Profesörü John Varriano’nun yaptığı araştırmalar sonucu hazırladığı ‘Leonardo ile akşam yemeğinde’ başlığını taşıyan makalesi Gastronomica Dergisi’nde yayınlandı.

Makalede şimdiye kadar İsa Peygamber’in yemek yediği masada sadece ekmek ve kuzu eti olduğu düşünülürken, son araştırmalara göre, masanın o kadar da sade olmadığı ortaya çıktı. Masada ayrıca dönemin gözde yemeklerinden ekşi soslu portakal dilimleriyle süslenmiş ızgara yılanbalığının da masada bulunduğu belirtilirken, masa üzerinde ayrıca nar olduğu da belirlendi.


Son Akşam Yemeği Tablosu ve Sembolizm

Son Akşam Yemeği’nde İsa ve Havarileri Kutsal Kase’den şarap içiyorlar ve ekmek yiyorlardı. Ancak resimde kâse ve şaraplı ekmek görülmemesi Hıristiyan dünyasında yıllardır tartışma konusu olmuştur.

Resmin kurgusu büyük bir anakronizm sorununu içinde barındırır. Yaşadığı tarih itibarı ile Hz. İsa ve havarilerinin masada oturarak yemek yemeleri mümkün değildir. Masa etrafına konulan sandalyeler ve bu düzenekte yemek yeme çok sonraki zamanlarda yerleşmiş bir gelenektir.

Da Vinci’nin şifresi kitabına göre Hz. İsa’nın solundaki kadın, Magdalalı Meryem’dir ve kalça kısımlarından birleşmişlerdir ikisinin arasında kocaman bir V yani paganların KADIN sembolü bulunmaktadır ve giysileri de birbirlerinin simetrisidir. Ayrıca oluşan v şekli, kutsal kaseyi tanımlamaktadır. Yani kutsal kase, v şeklindeydi. Kitaba göre Hz. İsa’nın Magdalalı Meryem’den çocuğu olmuştur. Yine kitaba göre Magdalalı Meryem, Hz. İsa’nın sağ diğer tarafına geçtiğinde kocaman bir ters V, yani paganların ERKEK sembolü ortaya çıkmaktadır. Yine Dan Brown’un iddiasına göre Leonardo Da Vinci bu yüzden ‘İsa’nın Son Akşam Yemeği” tablosunda Magdelena (Mecdelli Meryem)’yı simgelemek için M harfine yer vermiştir.

İncil’e göre Hz. İsa; o anda öğrencilerine seslenmiş ve onlara: “İçinizden biri, bana hainlik edecek!..” demiştir. Bu olaydan büyük bir üzüntü duymaktadır. Ve üzüntüsünde haklıdır. Çünkü o, konuşmalarını, öğütlerini dinleyen yüzlerce ve binlerce kimse arasından yalnız 12 kişi seçmiştir; onlarla yakınlık ve dostluk kurmuştur. Üç yıl boyunca düşüncelerini, duygularını ve bütün ruhunu onlara açmıştır. Sıkıntılarını ve dertlerini onlarla paylaşmıştır. Fakat şimdi, şu anda güvendiği bu 11 öğrencisinden birisinin kendisini ele vereceği, kendisine hainlik edeceği kuşku ve düşüncesi zihnini kaplamıştır. Bu nedenle, hiç durmadan kendi kendine sanki. “Güvendiğim bu kişilerden biri ha?!” der gibidir.

Eğer Heraklit, o anda orada bulunsaydı mutlaka kendini tutamaz, hüngür hüngür ağlardı. Michelangelo ise, öfkesinden yerinde duramaz, taşkınlıklar yapardı. Demokrit’e gelince, o da, herhalde bu kadere acı acı gülmekten kendini alamazdı. Ya Leonardo?!.. O bunların hiçbirini yapmaz; sadece kendine özgü belirsiz ve esrarlı gülümsemesinin yüzüne yansıyan şafak aydınlığına benzer bakışlarıyla, oradakileri birer birer süzerdi!

Son Akşam Yemeği Tablosu’ndaki Diğer Sırlar

Slavisa Pesci isimli bir bilgisayar uzmanı, tablonun üzerine, özel bir teknik kullanarak aynı tablonun aynadaki görüntüsünü koydu.

Tablodaki görüntüde ortaya çıkan kadının Mecdeli Meryem olduğu ve Da Vinci Şifresi romanında da iddia edildiği şekilde Hz. İsa’nın bebeğini tuttuğu iddia ediliyor. Masanın ucunda ise bir şövalyenin oturduğu görülüyor.

…Ve Bir Öykü: İyi ve Kötü

«İyi ve Kötü’nün yüzü aynıdır… Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır…» Paulo Coelho

Leonardo da Vinci ‘Son Aksam Yemeği’ isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı… İyi’yi İsa’nın bedeninde, Kötü’yü de İsa’nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda’nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı… İyiliği temsil eden İsa’yı, ve kötülüğü temsil eden Yahuda’yı betimlemek için model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. Koroda şarkı söyleyen bir genci, İsa’nın tasviri için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi. Aradan üç yıl geçtiği halde Son Akşam Yemeği hala tamamlanamamıştı. Leonardo, Yahuda için kullanacağı modeli günlerce aradıktan sonra, sarhoşluktan kaldırım kenarına yığılmış, vaktinden önce yaşlanmış, paçavralar içinde genç bir adam buldu. Yardımcıları adamı güç de olsa kiliseye taşıdılar ve orada ayağa diktiler. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resmetmeye başladı. Leonardo, işini bitirmek üzereyken; berduş, yavaş yavaş ayılarak gözlerini açtı ve harika duvar resmini gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:

“Ben bu resmi daha önce gördüm.”

“Ne zaman?” diye sordu Leonardo. O da şaşırmıştı.

“Üç yıl önce… Elimde avucumda olanı henüz kaybetmemişken. O sıralarda bir koro-da şarkı söylüyordum. Pek çok hayalim vardı. Bir ressam beni İsa’nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti.”


Leonardo Da Vinci

GÜLLERİ SANA BIRAKIP DİKENLERE GİDİYORUM ~ Nuri CAN​

GÜLLERİ SANA BIRAKIP DİKENLERE GİDİYORUM

Gidiyorum
bütün acılarımı vurup sırtıma
umutları bırakıp başucuna
ıtırları, menekşeleri, kır güllerini bırakıp
şiirlerimi sarıp bohçama
yüreğimin yangınına gidiyorum
hoşça kal usul boylum, güzel gözlüm hoşça kal

Gidiyorum
göz yaşlarımı papatya diye saçlarına takıp
yüreğimdeki yağmurlarla bir ırmağa akmaya gidiyorum
içimde yeşerttiğim tüm çimenler sana kalsın
sana kalsın bahar çiğdemleri, kır gelincikleri, kırk kanatlılar
gülleri sana bırakıp dikenlere gidiyorum

Gidiyorum
başımda gam, gözlerimde nem
toplayıp önüme düşen gölgeleri
savurup acılı rüzgarlara göz yaşlarımı
gidiyorum
bütün hatıraları bırakıp geride
ve usulca çekip kapıyı ardımdan
alıp başımı gidiyorum buralardan
şafak sökmeden kimseler görmeden
yağmurun yağmadığı çöllere gidiyorum
sevgi dolu yüreğimi bir ıssızda yakmak için

Hoşça kal suyundan çimdiğim dere
kana kana içtiğim pınar
say ki, hiç yaşamadım bu yerlerde
nazlı çiçeklerini okşamadım baharın
bozguna uğramış bir bostanın hüznüyle
bir yaprağın ürpertisine yazıp ömrümü
çekip gidiyorum buralardan

Çekip gidiyorum bir bilinmeze doğru
hem yol, hem yolcu olmaya
acılarımla baş başa kalmaya
bütün yıldızları takıp kanatlarıma
rüzgarların uğultusunda kaybolmaya gidiyorum

Yüreğimin sızılarında damıttığım her şiiri bin kez öperek
ve sökerek sevgiden yana ne varsa göğsümde
gecelerin zifiri saçlarında çıkıp yola
dağlı bir ırmak gibi çarpa çarpa kıyılara
içimdeki yaraları kanatmaya
bir ceylanın gözlerinde ağlamaya gidiyorum

Bütün borçlarımı ödedim alacaklarımı erteledim
artık ne diyecek bir sözüm kaldı sevdiklerime
ne okuyacak bir şiirim
gözlerimin içinde iki damla gözyaşı gibi
bakmadan ardımdaki uçurumlara
alıp götürüyorum yüreğimdekilerde
hoşça kal usul boylum, güzel gözlüm hoşça kal 
Nuri CAN


11 Mart 2018 Pazar

SEVEN YÜREĞİME SOR BENİ ~ Nuri CAN

SEVEN YÜREĞİME SOR BENİ

Her gece kan-ter içinde uyanıyorsam eğer
hasretin ateş olup giriyorsa koynuma
ıslanıyorsa kirpiklerim seni her andığımda
her düşündüğümde hızla çarpıyorsa kalbim
sensiz bir kez olsun gülmüyorsam bu şehirde
savruluyorsam sokak sokak 
ürperiyorsam yaprak yaprak
esip geçen rüzgarlara sor beni

hasret ateşleri yağıyorsa üzerime her gece
kül ateş, ateş alev, alev kor olup yakıyorsa
kahroluyorsa kalbim seni her andığımda
ve tanımıyorsa hiç bir kural yüreğim
kaçmak istedikçe sana dönüyorsam yine
ölüyorsam aşkından her gün dirhem dirhem
ateş - alev sevdalara sor beni

seninle gözgöze geldiğimde
ben lal olmuş bülbül, sen gül oluyorsan 
düğümleniyorsa boğazım
çıkmıyorsa sesim, daralıyorsa nefesim
konuşamıyorsam tek bir kelime
depremsi bir titreme başlıyorsa bedenimde
ve çözülüveriyorsa dizlerimin bağı
deli - divane gönlüme sor beni

kirpiklerimden süzülen damlalar
islatiyorsa yüreğimi her gece
hep bulutlarda saklıyorsam seni
düşüyorsan içime tane tane her yağmur yağıdığında
kirpiklerimin kıyısında martı olup uçuyorsan
susuyorsa denizler seni düşündüğümde
gelip seriliyorsan kıyılarıma sular gibi
gelip sokuluyorsan uykularıma
gelip sokuluyorsan rüyalarıma
sensiz geçen gecelere sor beni

damarlarımda aşk olup dolaşıyorsan
şiir olup doluyorsan kulaklarıma
masmavi bir coşku oluyorsan bedenimde aşkça
çıkıp ırmaklarla dertleşiyorsam her gece
ay gibi akıyorsan yüreğime beyaz tüller içinde
yalnız yıldızlarla paylaşıyorsam seni sevdiğimi
sana anlatamıyorsam
bir kır çiçeği hüzün saçıyorsa gözlerime 
su olup akıyorsam, ateş olup yakıyorsam
ve beceremiyorsam sensiz yaşamayı ve ölmeyi
şu seni ölümüne seven yüreğime sor beni
Nuri CAN

AŞK MASALI ~ Cahit Sıtkı TARANCI

AŞK MASALI

Nerde ne zaman bu hava çalınsa 
Hoş geldi geçmişteki güzel günler 
Nereye gidersen git günlük tasa 
Bırak biraz da şad olsun gönüller 

Beşiktaş'ta gün görmüş bir bahçede 
Nisan akşamlarının en tatlısı 
Sevdiceğim on dördünü sürmede 
Bende gönüllerin en kanatlısı 

Ben delikanlıyım o kız ve dilber 
Bahar kokan o yanıp tutuşan ben 
Şakadan derken dalmışız beraber 
Aşk bahçesine çıkılmaz içinden 

Ölüyorum senin için güzelim 
Nasıl gülüp sokuluyor sahi mi 
Saçlarını okşayan hangi elim 
Kollarımda o yarin kendisi mi 

Çöl olsa aşar dağ olsa yıkarım 
Bizi ayıran kalın duvarları 
Bu acı gerçeğe sonradan vardım 
Gök çoktan yeşildir,dal çoktan sarı 

Bir define var gitsem bulur muyum 
Öpüştüğümüz ağaçlar altında 
Sevmek devam eden en güzel huyum 
İnsan bir kere sever hayatında 

Ben değilim söz açan gelecekten 
Var mı yok mu alemde bir o akşam 
Hiçbir şey istemiyorum felekten 
Bir daha seninle beraber olsam 
Cahit Sıtkı TARANCI

7 Mart 2018 Çarşamba

İTHAF ~ Turgut UYAR


İTHAF
-1- 
Bilirsin ben hoyrat severim
-Kendi fikrime göre, erkekçe.-
Bir ağaç, bir bulut, bir kuş ve biz
Ellerin ellerimde, ürkekçe

Veya sen pencerende akşamüzeri,
Cigaramı köşebaşında bitiririm.
Damalı, büyük mendilimde sana
Unutulmaz geceler getiririm.

Gür, ferah karanlıklar içinden
Bana doğru uzar saçların.
Bir büyük rahatlık alır götürür bizi
Pırıl pırıl öpüşlerle başlar yarın

Selam, en güzel hasretlerden
Selam sana, korkak ve iyi kadın
Ömrüne başlıyan tomurcuk gibi, baharda
Aşka, sadık ve neş’eli başladın

Gün söner yıldızlar yanar gecelerden
Bir ölümsüz alem başlar senden yana.
Selam, ürkek ve sevgili kadın,
Selam, sabahsız gecelerden sana

-2- 
Şimdi ağlayamıyorum da kötüsü
Gözlerim dolduğu halde bazı bazı.

İçim götürmiyerek seyrediyorum,
Sağ tarafı boş kalan yatağımızı.

Bir şeyler akyıor ömrüm içinden,
Ufak tefek, süt beyaz, kan kırmızı…

Ben seni arıyorum rüyalarımda
Geceler içinde bir yıldız, bir yıldızı.

Bir perişan haldeyim sen gideli,
Sorma, Bekir Efendinin kızı…

-3- 
Zaman sevdikçe uzar, bilirsin
Hayal, taştan, topraktan geçer, yapraktan geçer.
Bir yeşil duman olur yaşadığımız
Yakından, ıraktan geçer.
Sevdiğim kadar bilmeliyim de
Ne olursun?..

Bir çeşmedir dökülen omuzlarımdan,
Avuçlarım pırıl pırıl dolar, boşalır.
Ömrümüz serapa sevda içredir.
Bir uzun yaz günü durur, zulmeder
Tanıdık, bildik günler sarkar takvimden
Hafızam zulmeder boşluğuma.
Birden bir arının kanatlarında terü taze
Sen gelirsin

Aslan ağzındadır saadetimiz
Yağmurlar yağar, günler batar, geceler gelir
Bir bitmez türkü başlar dışımızdan.
Bir çınar altıdır oturduğun yer;
Dizlerin örtülmüş, bakışların uzak,
Al bir hırka örmektesin ağır ağır.
Bir ince bilezik, küpelerin, saçların
Otlar, kuşlar, beyaz bulutlar..

……

Dilerim haşre kadar hatırımda
Böyle kalırsın
Turgut UYAR