Leonardo Da
Vinci’nin “Mona Lisa”dan sonraki en ünlü eseri olan “Son Yemek ya da Son Akşam
Yemeği”, 15. yüzyılda (tahmini 1495–1498 yılları arası), Duke Lodovico
Sforza’nın isteği üzerine Milano yakınlarındaki Santa Maria Dele Grazie’nin
duvarına yapılan fresktir. “Altın Oran”ın başarıyla kullanıldığı bu freskte Hz.
İsa, son akşam yemeğinde havarilerine, içlerinden birinin ona ihanet edeciğini
açıklamıştır ve bu açıklama sonrası havariler arasındaki korku ve şaşkınlık
yansıtılmıştır. Leonardo’nun kullandığı malzemeden dolayı hassas bir çalışma
olan bu fresk, o hayattayken tahrip olmaya başlamıştır ve günümüze kadar da
onarılmıştır; ama yanlış müdahaleler de eserin bozulmasını hızlandırmıştır. Bu
kadarla anlatılmaması geren bu şaheser de, “Mona Lisa”dan farksız değildir
rivayetler konusunda.
Leonardo, bu
muhteşem resme başladığında gücünün doruğundaydı.O dönemde Milano dışında bile
tanınıyor ve belki de yaşayan en büyük İtalyan sanatçı olarak biliniyordu.
Sıradışı
üslubu açısından Leonardo, “Son Akşam Yemeği” ile gelenekleri yıkan bir
başyapıt üretti. Ancak işe yaklaşımı ile hem işverenin, hem de koruyucusunun
keyfini kaçırdı. Leonardo’nun yavaşlığı, manastırın baş rahibinin sabrını
tüketti. Baş rahip, sanatçının çalışmasına sesini çıkartmadan, saatlerce
bakakalmasından; birkaç fırça darbesinin ardından, günün geri kalanın bölümünde
ortalarda gözükmemesinden yakınmaya başlamıştı.
Leonardo’nun
bu yavaşlığı, herkesçe bilinen yeteneklerini ortaya dökme tarzındandır. Onlara
göre Leonardo, uygun yüz hatlarını bulup bunları kafasına yerleştirinceye dek,
Milano sokaklarını arşınlayıp durmuştur. Babası, Leonardo’nun “Son Akşam
Yemeği” tablosunu üretmesine tanık olmuştur 1550’lerde şöyle yazmıştır:
“Bir yüzü
resmetmek istediğinde, önce onun ayırt edici özelliklerini ve mizacını ele
alırdı..ve nasıl olması gerektiğine karar verdiğinde; bu tür insanların bir
araya geldiği yerlere gider ve bıkmadan yüzleri, tavırları, giysileri ve
bedensel hareketleri gözler.. bunları defterine kaydederdi.”
1497 de
Leonardo’nun bu proje için iki yılın büyük bölümünü harcamasından sonra; sabrı
taşan ve sanatçının yemekhanesinde yarattığı dağınıklığa kızan baş rahip,
Ludovico’ya şöyle yakınmıştı:
“Bitmeyen
yalnızca Yahuda’nın başı. Bir yılı aşan bir süredir Leonardo resme dokunmadığı
gibi, görmeye bile bir kez geldi.”
Ludovico
öfkeyle, Leonardo’yu gecikmenin nedenlerini açıklaması için, yanına çağırttı.
Bir çağdaşın anlattığına göre, Leonardo şöyle cevap vermişti:
“Ekselansları
bitirilmemesi gerekenin yalnızca Yahuda’nın başı olduğundan haberdarlar.
Herkesin bildiği gibi, o kötülüğüyle göze batan bir alçaktı. Dolayısıyla
günahkarlığına uyan bir çehreyle betimlenmeli. Şimdiye değin, en azından bir
yıldır, gece gündüz her gün Ekselanslarının bildiği gibi, kentin tüm
haydutlarının yaşadığı Borghetto’ya gidiyorum.Ancak henüz aklımdakine uygun
kötülükte bir yüz bulamadım.Bu yüzü bulduğumda resmi bir günde bitireceğim.
Ancak eğer araştırmam sonuçsuz kalırsa, Ekselanslarına beni şikayet etmeye
gelen ve aranan özelliklere tam uyan baş rahibin çehresini kullanacağım.”
Bu zekice
cevap Luduvico’yu güldürdü. Vasari’nin aktardığı gibi:
“Bu cevap,
dükü gülmekten kırdı geçirdi ve şaşkınlık içindeki zavallı baş papaz da,
Leonardo’yu rahat bıraktı.”
Bu tabloyu
Leonardo, yeni bir tarzda, kendi buluşu olarak hazırladığı boyalarla
resmetmiştir. Ve ne yazık ki; solmaya, kabarmaya ve dökülüp bozulmaya
başlamıştır. Ancak yine de ressam Rafael, bu tabloyu tamamen bozulmadan, kopya
etmiş ve böylece onu unutulmaktan kurtarmıştır.
Leonardo’nun
eserlerini ve özellikle “Gizli Son Akşam Yemeği: La Çena” adını verdiği en
büyük eserini tanımada, onun bu duyguları, birer ipucu olarak anılabilir. Ve
belki bu nedenle duygu ve düşüncelerini açıklamak için “Gizli Son Akşam
Yemeği” tablosuna, İsa’yı ön planda resmetmiştir. Ve yine bunun içindir ki,
dehasının bütün olanaklarını kullanarak bu tabloyu yaratmıştır.
Milano’da
çok ünlü olan “Milano Katedrali” meydanından başlayarak şehrin kenar
mahallelerine kadar uzanan “Via Dante” sokağında St. Maria della Grazie
adındaki küçük, fakat çok eski bir manastır vardır. Leonardo, bu katedralin
“Sofra Odası”ndaki duvarlarının birine, bütün genişliği boyunca, “GizliSon
Akşam Yemeği” adını verdiği bir tablo işlenmiştir. Bu tablo; büyük bir odayı
göstermektedir. Bu salonun dip tarafında üç pencere görülmektedir. Salonun ön
kısmında uzun bir masa bulunmaktadır. Masanın arka kenarına, yüzleri tabloya
bakanlara dönük olarak oturanlar vardır. Bunlar İsa ve 12 havarisidir. İsa,
oturanlar arasında ve masanın ortalarında oturmaktadır. Havarilerin altısı,
İsa’nın sağında, altısı solunda; yan yana oturmuşlardır. İsa’nın başı, hafifçe
sol omzuna doğru eğiktir. Gözleri donuktur, belirsizdir. İki elini masaya
birbirinden biraz açık olarak dayamıştır. Derin düşünceler içindedir, çok
üzüntülü bir hali vardır. Sanki, bütün üç yıl boyunca; öğrencileriyle bir
arada, hep beraber geçirdiği günlerden sonra neler olacağını tanımlayan bir
görüntü içindedir.
Leonardo’nun
resim sanatındaki büyüklüğünü anlamak için her şeyden önce, iki şey üzerinde,
evvelâ kompozisyon üzerinde, sonra ışık ve gölge üzerinde durmak lâzımdır. Onun
en büyük kompozisyonu Cenacolo (Son Akşam Yemeği) olduğu için bu eserdeki
üstünlüğünü belirtmek yeter. Santa Maria delle Grazie’nin yemek salonunda
bulunan bu freskonun her tarafı aradan yarım asır geçmeden çatlamış, boyaları
dökülmüş; beceriksiz ellerin tamirleriyle eser, büsbütün berbat bir duruma
düşmüştür. Bugün, son şekli ile onda gölgeleri andıran figürlerden başka bir
şey görülmez. Fakat buna karşılık, Leonardo’nun talebelerinden Marco
d’Oggione’nin 1510 senesinde, aslının bütün parlaklığı içinde bulunduğu
sıralarda, yapmış olduğu kopyalar vardır; Paris’te Louvre müzesinde bulunan
kopya ile Londra’da güzel sanatlar mektebindeki kopya bu ressama
atfolunmaktadır.
Eser,
Magripli Ludovico tarafından Santa Maria Delle Grazie manastırı yemekhanesi
için ısmarlanmıştır. Sanatçının tamamlayabildiği birkaç resimden biridir. Daha
Leonardo hayatta iken yıpranmaya başlaması, renklerin doğallıklarını
kaybetmesi, inanılmaz bir talihsizliktir. Bunun da nedeni Leonardo’nun
salondaki rutubeti hesaplamadan değişik bir boyama tekniği uygulamasıdır. Ancak
bu hali ile bile, insan dehasının büyük mucizelerinden biridir
Rahiplerin
uzun yemek masalarının bulunduğu salonun bir duvarını boydan boya kaplayan,
dört metre genişliğindeki bu başyapıt, ilk açıldığı gün müthiş bir heyecan
uyandırmıştı. Salonun doğal ışığı yemek masasının tam üzerini aydınlatmakta,
perspektifle birlikte, resme sanki salonunun uzantısıymışçasına bir derinlik
kazandırmaktadır
Kompozisyonun
iç mekanlara taşınmaya başlandığı ilk resimlerden biridir Santral perspektif
kurallarına göre yapılmış olup orta çizgi Hz. İsa’nın sağ gözünden geçer. Bu
duruş, aynı zamanda Hz. İsa’nın manevi konumunu da betimlemektedir.
Rönesans’la
birlikte çizgisellik, yüzeysel üslup anlaşılırlık ve çokluk resimde
işlenmiştir. Çizgisel üslup cisimler ve uzayla uğraşır ve üç boyutluluk
izlenimi vermek için ışık ve gölgeyi kullanır. Ama çizgi kesin bir sınır olarak
üstün, ya da hiç değilse onlara eşit bir yer alır. Rönesans’ta bütün elemanlar
tek tek ele alınıp işlenmiştir. Parçalar tek başına ve bütüne karşı
sorumludurlar. Leonardo haklı olarak ışık-gölge karşıtlığının babası sayılır ve
özellikle onun “Son Akşam Yemeği” Yeniçağ sanatında ilk defa olarak
ışık-gölgenin kompozisyon etkenleri olarak büyük çapta kullanıldığı ilk resim
olmuştur.
Leonardo Da
Vinci ilk kez Sfumato (boyalı yüzeyler arasında yumuşak geçiş) kullanılmıştır.
Rönesans’ta kapalı üslupla birlikte her şey dengelidir ve geometrik orantı
vardır. “16. Yüzyılda resmin kısımları bir merkezi eksen etrafından
düzenlenmektedir, ya da eğer bu yoksa, tablonun iki yarısı arasında tam bir
denge gözetilmektedir. Örneğin Leonardo’nun İsa’nın son akşam yemeğinde, bir
orta figürün ötekilerden ayrılması ve yan grupların dengeli olarak ele
alınmasıyla simetrik form gerçekleşmiştir.”
Leonardo’nun
Son Akşam Yemeği isimli resmi, yarattığı gerçeklik algısı ve sanatsal ifadenin
dengeli bileşimi ile en önemli eserlerinden biridir. Yapıt Milano’da Santa
Maria dele Grazie manastırının rahiplerinin yemek yedikleri dörtgen salonun bir
duvarında yer almaktadır. İsa on iki havarisiyle birlikte uzun bir yemek
masasının etrafında betimlenmiştir. Bu başyapıt halka açıldığında, rahiplerin
uzun yemek masalarının yanında, İsa ve Havarilerinin yemek masasının göründüğü
an, yarattığı izlenimi yaşamaya çalışalım. Bu kutsal öykü, o zamana dek,
seyirciye bunca yakın olmamıştı. Rahiplerin yemek salonuna bir başkası daha
eklenmişti sanki ve Son Akşam Yemeği elle tutulur bir şey oluvermişti”
Hz. İsa’nın
son akşam yemeğinde havarilere “İçinizden biri bana ihanet edecek” dediği anı
anlatır. Hz. İsa masanın ortasında sakin bir şekilde yalnız olarak
oturmaktadır. Kendisini ikili üçlü gruplar halinde çevreleyen havariler bu sözü
nedeni ile şaşkınlık içerisindedirler. Masanın en solundaki Bartholomaus,
heyecanla ayağa fırlamış, yanındaki Jacobus Minör ve Andreas ise ellerini
havaya kaldırmıştır. Peter (Petrus) de ayağa kalkmış, masanın ortasına doğru
kızgınlıkla bakmaktadır. Hain Judas (Yahuda) hayretle geriye fırlamıştır, sağ
elinde ihaneti karşılığında almış olduğu para kesesini tutmaktadır. Judas daha
önce yapılmış olan tüm Son Akşam Yemeği resimlerinin aksine masanın önünde
değil, diğer havarilerle birlikte arkasında durmaktadır. Yanındaki Johannes
(Yuhanna) ise henüz hainin kimliğini bilmediğinden gayet sakin, ellerini
birleştirmiş bir şekilde oturmaktadır. Yine resmin sağındaki havarilerin her
biri değişik bir hareket yaparken zaman durmuş gibidir
Masa örtüsü
ve tabaklar üzerindeki desenler izleyenleri hayrete düşürecek kadar ayrıntılar
içermektedir. Masa üzerindeki yiyecekler ise enfes natürmort örnekleridir.
Son Akşam
Yemeği’nin Menüsü
Milano’daki
Santa Maria delle Grazie Kilşsesi’nin yemekhane duvarında bulunan ‘Son Yemek’
tablosu 1997 yılında kapsamlı bir restorasyondan geçirildi. Restorasyon
sırasında araştırmalara ışık tutmak üzere digital fotoğraftan, radyolojik
taramaya kadar bir çok yöntemle tablonun görüntüleri de alındı. Bu veriler
üzerinde Sanat Tarihi Profesörü John Varriano’nun yaptığı araştırmalar sonucu
hazırladığı ‘Leonardo ile akşam yemeğinde’ başlığını taşıyan makalesi
Gastronomica Dergisi’nde yayınlandı.
Makalede
şimdiye kadar İsa Peygamber’in yemek yediği masada sadece ekmek ve kuzu eti
olduğu düşünülürken, son araştırmalara göre, masanın o kadar da sade olmadığı
ortaya çıktı. Masada ayrıca dönemin gözde yemeklerinden ekşi soslu portakal
dilimleriyle süslenmiş ızgara yılanbalığının da masada bulunduğu belirtilirken,
masa üzerinde ayrıca nar olduğu da belirlendi.
Son Akşam
Yemeği Tablosu ve Sembolizm
Son Akşam
Yemeği’nde İsa ve Havarileri Kutsal Kase’den şarap içiyorlar ve ekmek
yiyorlardı. Ancak resimde kâse ve şaraplı ekmek görülmemesi Hıristiyan
dünyasında yıllardır tartışma konusu olmuştur.
Resmin
kurgusu büyük bir anakronizm sorununu içinde barındırır. Yaşadığı tarih itibarı
ile Hz. İsa ve havarilerinin masada oturarak yemek yemeleri mümkün değildir.
Masa etrafına konulan sandalyeler ve bu düzenekte yemek yeme çok sonraki
zamanlarda yerleşmiş bir gelenektir.
Da Vinci’nin
şifresi kitabına göre Hz. İsa’nın solundaki kadın, Magdalalı Meryem’dir ve
kalça kısımlarından birleşmişlerdir ikisinin arasında kocaman bir V yani
paganların KADIN sembolü bulunmaktadır ve giysileri de birbirlerinin
simetrisidir. Ayrıca oluşan v şekli, kutsal kaseyi tanımlamaktadır. Yani kutsal
kase, v şeklindeydi. Kitaba göre Hz. İsa’nın Magdalalı Meryem’den çocuğu
olmuştur. Yine kitaba göre Magdalalı Meryem, Hz. İsa’nın sağ diğer tarafına
geçtiğinde kocaman bir ters V, yani paganların ERKEK sembolü ortaya
çıkmaktadır. Yine Dan Brown’un iddiasına göre Leonardo Da Vinci bu yüzden
‘İsa’nın Son Akşam Yemeği” tablosunda Magdelena (Mecdelli Meryem)’yı simgelemek
için M harfine yer vermiştir.
İncil’e göre
Hz. İsa; o anda öğrencilerine seslenmiş ve onlara: “İçinizden biri, bana
hainlik edecek!..” demiştir. Bu olaydan büyük bir üzüntü duymaktadır. Ve
üzüntüsünde haklıdır. Çünkü o, konuşmalarını, öğütlerini dinleyen yüzlerce ve
binlerce kimse arasından yalnız 12 kişi seçmiştir; onlarla yakınlık ve dostluk
kurmuştur. Üç yıl boyunca düşüncelerini, duygularını ve bütün ruhunu onlara
açmıştır. Sıkıntılarını ve dertlerini onlarla paylaşmıştır. Fakat şimdi, şu
anda güvendiği bu 11 öğrencisinden birisinin kendisini ele vereceği, kendisine
hainlik edeceği kuşku ve düşüncesi zihnini kaplamıştır. Bu nedenle, hiç
durmadan kendi kendine sanki. “Güvendiğim bu kişilerden biri ha?!” der gibidir.
Eğer
Heraklit, o anda orada bulunsaydı mutlaka kendini tutamaz, hüngür hüngür
ağlardı. Michelangelo ise, öfkesinden yerinde duramaz, taşkınlıklar yapardı.
Demokrit’e gelince, o da, herhalde bu kadere acı acı gülmekten kendini
alamazdı. Ya Leonardo?!.. O bunların hiçbirini yapmaz; sadece kendine özgü
belirsiz ve esrarlı gülümsemesinin yüzüne yansıyan şafak aydınlığına benzer
bakışlarıyla, oradakileri birer birer süzerdi!
Son Akşam
Yemeği Tablosu’ndaki Diğer Sırlar
Slavisa
Pesci isimli bir bilgisayar uzmanı, tablonun üzerine, özel bir teknik
kullanarak aynı tablonun aynadaki görüntüsünü koydu.
Tablodaki
görüntüde ortaya çıkan kadının Mecdeli Meryem olduğu ve Da Vinci Şifresi
romanında da iddia edildiği şekilde Hz. İsa’nın bebeğini tuttuğu iddia
ediliyor. Masanın ucunda ise bir şövalyenin oturduğu görülüyor.
…Ve Bir
Öykü: İyi ve Kötü
«İyi ve
Kötü’nün yüzü aynıdır… Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır…»
Paulo Coelho
Leonardo da
Vinci ‘Son Aksam Yemeği’ isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle
karşılaştı… İyi’yi İsa’nın bedeninde, Kötü’yü de İsa’nın arkadaşı olan ve son
akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda’nın bedeninde tasvir etmek
zorundaydı… İyiliği temsil eden İsa’yı, ve kötülüğü temsil eden Yahuda’yı
betimlemek için model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. Koroda
şarkı söyleyen bir genci, İsa’nın tasviri için atölyesine davet etti, sayısız
taslak ve eskiz çizdi. Aradan üç yıl geçtiği halde Son Akşam Yemeği hala
tamamlanamamıştı. Leonardo, Yahuda için kullanacağı modeli günlerce aradıktan
sonra, sarhoşluktan kaldırım kenarına yığılmış, vaktinden önce yaşlanmış,
paçavralar içinde genç bir adam buldu. Yardımcıları adamı güç de olsa kiliseye
taşıdılar ve orada ayağa diktiler. Leonardo adamın yüzünde görülen
inançsızlığı, günahı, bencilliği resmetmeye başladı. Leonardo, işini bitirmek
üzereyken; berduş, yavaş yavaş ayılarak gözlerini açtı ve harika duvar resmini
gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:
“Ben bu
resmi daha önce gördüm.”
“Ne zaman?”
diye sordu Leonardo. O da şaşırmıştı.
“Üç yıl
önce… Elimde avucumda olanı henüz kaybetmemişken. O sıralarda bir koro-da şarkı
söylüyordum. Pek çok hayalim vardı. Bir ressam beni İsa’nın yüzü için modellik
yapmak üzere davet etmişti.”
Leonardo Da Vinci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder