Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

1 Nisan 2018 Pazar

SONRA YAPILACAK TEK ŞEY VAR - Wolfgang BORCHERT

SONRA YAPILACAK TEK ŞEY VAR

Sen. Makine başındaki adam ve atölyedeki. Sana yarın su boruları ve vanalar yerine çelik miğferler ve makineli tüfekler yapmanı emrederlerse, yapılacak bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Tezgahı ardındaki kız ve bürodaki kız. Sana yarın bomba doldurmanı ve keskin nişancı tüfekler için hedef dürbünleri monte etmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Fabrika sahibi. Sana yarın pudra ve kakao yerine barut satmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Laboratuardaki araştırmacı. Sana yarın eski yaşama karşı yeni bir ölüm icat etmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Odasındaki ozan. Sana yarın aşk şarkıları yerine nefret şarkıları söylemeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Hastası başındaki doktor. Sana yarın savaşa adam yazmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Kürsüdeki din adamı. Sana yarın savaşa dair kutsal sözler söylemeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Vapurdaki kaptan. Sana yarın buğday yerine top ve tank taşımanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Havaalanındaki pilot. Sana yarın kentler üzerine bomba ve fosfor yağdırmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Dikiş masası başındaki terzi. Sana yarın üniformalar dikmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Cübbesi içindeki yargıç. Sana yarın savaş mahkemesine gitmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. İstasyondaki adam. Sana yarın cephane treni ve kıt'a nakli için kalkış sinyali vermeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...


Sen. Kentin varoşlarındaki adam. Sana yarın gelir de siper kazmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Normandiya'daki ana ve Ukranya'daki, sen Frisko ve Londra'daki ana. Sen Hoangho ve Missisippi' deki
ve Hamburg ve Kore ve Oslo'daki ana., bütün toprak parçaları üzerindeki analar, dünyadaki analar, sizden
yarın yeni kırgınlar için hemşireler ve çocuklar doğurmanızı isterlerse, dünyadaki analar, yapacağınız bir tek şey var:
HAYIR deyin!... Analar, HAYIR deyin!...

Çünkü eğer hayır demezseniz, eğer hayır demezseniz analar, sonra, sonra:

Gürültülü vapur dumanlarıyla yüklü liman kentlerinde büyük gemiler inildiye inildiye sessizleşecek, dev mamut kadavraları gibi su üstünde ölgün ve hantal, su yosunu, deniz bitkileri ve midye kabuklarıyla kaplı, önceleri öyle ipildeyip çınlayan gövdesi mezarlık ve çürümüş balık kokusuyla yüklü, yıpranmış, hasta ve ölü gövdesi rıhtım duvarlarına karşı, ölü ve yalnız rıhtım duvarlarına karşı yalpalanacak.

Tramvaylar beyinsiz, ışıltısız, cam gözlü kafesler gibi yamru yumru olacak. Çürümüş hangarların arkasında, büyük çukurlar açılmış yitik caddelerde raylar öylece duracak.

Çamur grisi, pelteleşmiş, kurşuni bir sessizlik dönenecek ortalığı, her şeyi unutarak, büyüyecek okullarda ve üniversitelerde ve tiyatro salonlarında büyüyecek, stadyumlarda ve çocuk parklarında, korkunç ve hırslı kesintisiz bir sessizlik büyüyecek.

Güneşli taze bağlar yıkık yamaçlarda çürüyecek, kuraklaşan toprakta kuruyacak, pirinç ve patates ekilmeyen tarlalarda donacak ve sığırlar katılaşmış bacaklarını devrilmiş iskemleler gibi dikecek gökyüzüne.

Enstitülerde büyük doktorların dahi buluşları asitlenecek, çürüyüp, mantarsı küfle kaplanacak.

Mutfaklarda, hücre odalarda ve kilerlerde, soğuk hava depolarında ve ambarlarda son torba un, son kase çilek, kabak ve diğerleri bozulup gidecek, ekmek ters çevrilmiş masaların altında, parça parça olmuş tabakların üstünde yemyeşil kesilecek, ortalığa yayılan yağ arap sabunu gibi kokacak, tarlalarda buğday paslanmış karasabanların yanına düşüp kalacak, yok edilmiş bir ordu gibi ve tüten tuğla bacalar, demirci ocakları ve yıkık fabrika bacaları sonsuz çimle kaplanarak ufalanacak, ufalanacak, ufalanacak.

Sonra son insan dökülüp parçalanmış barsaklarıyla ve kirlenmiş ciğerleriyle zehir gibi kızaran güneşin altında yalnız ve yanıtsız ve yalpalayan yıldızların altında bir yanılgı gibi ordan oraya dolaşacak, o kocaman beton yığınları, tenha kentlerin soğuk putları ve gözden kaçması olanaksız toplu mezarlar arasında yalnız, son insan, kupkuru, delirmiş, allaha küfrederek, yakınarak o korkunç soruyu soracak : NEDEN? Bu ses bozkır derinliğinde yiterek duyulmaz bir hale gelecek, yıkıntılar üzerinde esecek, çatlaklar arasından akacak, bu ses, ibadethane enkazları içinde ve sığınaklara çarparak şaklayacak, kan birikintileri üzerine düşecek, duyulmayacak, yanıtlanmayacak, son insan-hayvanın son hayvanca bağırışı.

Tüm bunlar olacak, yarın, yarın belki, belki hemen bu gece, belki bu gece, eğer-eğer-eğer siz.
HAYIR demezseniz!...
Ä°lgili resim 
Wolfgang  BORCHERT

31 Mart 2018 Cumartesi

HERKES VE HERŞEY İÇİN - Vladimir Vladimiroviç MAYAKOVSKİ

HERKES VE HERŞEY İÇİN

Hayır.
Olamaz.
Sevgilim, sen de mi kızdın bana?
Niçin?
Bak
geldim,
çiçek de getirdim,
ama, ama…asla bir kötülük
yapmadım sana!

Solgun bir yüzle,
düştüm kaldım sendeleyerek.
Sokak döndü durdu çevremde.
Duydum kesik kesik fren seslerini.
Esiyor rüzgar
acıtıyordu yanaklarımı.
Bu denli kargaşa hiç olmamıştı.

Başkentin karmaşasında
baktım çevreme
çok sert bir yüzle.
Hüzünlü,
sanki ölüm döşeğindeydim.
Yüreğim de yitik bu arada.

Bir kötülük yapmıyorsun bana,
ama
ilgilenmiyorsun da benimle.
Artık
hüç umurunda değilim.

Aşk!
Sen vardın usumda hep.
Yeter!
Bitirin bu aptalca oyunu.
İsterseniz
eleştirin beni,
en görkemli
serseriyim ben.

Anımsar mısın?
Sırtındaki haçın altında iki büklümken
bir anlığına durdu İsa.
Onu izleyen kalabalık
bağırdı o anda gülerek:
‘Yürüsene, aptal! ‘ dediler.

Doğru!
Acımasızsın.
En zorlu gününde
bağırırsın bir zavallıya.
Rahat vermez, kargışlarsın onu.
Ama biz hazırız zaten
buna.

Durumlar işte böyle!

Ant içerim ki dürüst olacağım,
bir kız verin bana.
Genç
güzel bir şey olsun.
Hiçbir kötülük etmeyeceğim,
yalnızca saflığını bozacağım onun
iğneleyici sözlerimle.

Göze göz! Dişe diş!

Hiç aralıksız
düşündüm binlerce kez öç almayı.
Korkutun
isterseniz beni.
Suçlu ortada zaten
değil mi?

Göze göz! Dişe diş!

Öldürün
gömün beni.
Kurtulurum oradan,
yaparım elimden geleni.
Ama
bir köpek gibi,
geleceğim arkanızdan sizin,
saldıracağım size hep!

Geceleyin birden uyanaksın.
Çünkü gürleyeceğim bet sesimle.
Hiç rahat yüzü de
vermiyorsun bana.
Kalmadı farkım
bir tutsaktan.
Ama güçlüyüm yine de ben!

Boynuzları tellere takılmış
bir geyik gibiyim.
Gözlerim kan çanağına dönmüş.
Bir zavallı da olsam
dikileceğim bütün gücümle
göstereceğim herkese yüzümü.

İnsan kaçamaz!
Pis,
pişman bir durumda.
Gerekirse yatar soğuk taşlarda.
Ben de çizeceğim bir dinsizin resmini
Çar’ın kapısına.

Kuruyun ırmaklar, dindiremesin Çar susuzluğunu.
Onu ilençleyin!
Güneş, ışığını harcama onun için boşuna!
Binlerce yoldaşım
dışlansın alanlarda!
Ve en sonunda geldiğinde o
çağların ötesinden
üşüyerek,
anlayacak son günlerini tükettiğini.
Haydutları, kıyıcıları
kurtaramayacak onu.

Gün doğuyor.
Açıldıkça açılıyor gökyüzü,
yutuyor geceyi
yavaş yavaş.
Pencereler ışıl ışıl
tavalar sımsıcak.
Dökülüyor güneş kentin üzerine.

Ey kutsal öç!
Önderlik et bana
çok güçlüsün
yaşıyorsun dizelerimde.
Benim bu yüreğim,
söyleyecek sana her şeyi
tıka basa dolu o.

Geleceğin insanları!
Nasılsınız?
Tanımalıyım sizi.
Buradayım,
bütün acılarımla.
Yaralarım sızlıyor…
Size bırakacağım her şeyimi
o mutlu ülkümü.
 
Vladimir Vladimiroviç MAYAKOVSKİ

ÖYLE Bİ… - Can YÜCE

ÖYLE Bİ…

Temiz gömleğimi giydim talimden sonra
Ayaklarını yıkıyor çeşme başında erler
İşte sen öyle bir serindin
Tuzladan kaptılarla inerken şehre
Ne güzel şey sivil denmesi çıplağa
Ve gün-açık penceresinden meşelerin
Yamacın kuytusuna sokulmuş mavi
Ufacık bi parça deniz gibiydin

Şipka biberleriyle konmuş okulun camlarına
Arnavut Köyünün o muhacir güneşi
İşte sen öyle bi cumartesiydin
Sahanlıkta saçlarını tarıyor kızlar
Raylar ondan böyle kıvılcımlanıyor
Köşeleri dönerken, önlükleri altından
Dünyaya başlar gibi aybaşlarının kokusu
Kalkan al tramvaydın ergenlik durağımdan

Meyvahoşun orda bir sabahçı kahvesi
Gün ağarmıştı ama ben günaydın dedim
İşte sen öyle ışıklı bi yerdin.
Bilmiyordum hiç burda bir fırın olduğunu
Diz çöktüm asfalta, baktım aşağı, üüüü’üh !.
İşçiler ateşler ayçörekleri
Ve kılıç gibiydi taze ekmek kokusu…
Dağıttık evvel-allah yalnızlıkları

Yaşamak düğünse, sen orda gelindin
Seni soydum, Güler, dünyayı giyindim
 can yücel resmi ile ilgili görsel sonucu
Can YÜCE

30 Mart 2018 Cuma

PERİYE - Anna AHMATOVA

PERİYE

Esin perisi bakışlarıyla süzdü yüzümü,
Gözleri canlı, ışıl ışıldı.
Ve zorla aldı benden altın yüzüğümü,
Baharın ilk armağanını.

Peri! Görüyorsun, nasıl da mutlular peri,
Kızlar, dullar, gelinler…
Tekerler altında ezileyim daha iyi,
Bağlamasın da beni zincirler.

Bilirim: Fal açıp yolacağım ben de
Bahçeden sevecen bir papatyayı.
Herkes çeker bu yeryüzünde
Aşkın acısından neyse payı.

Şafağa değin penceremde yaktığım bir mum
Ve çekmiyorum özlemini kimselerin.
Ve bilmek de istemiyorum, istemiyorum, istemiyorum
Nasıl öpüldüğünü başka sevgililerin.

Yarın bana aynalar gülerek derler ki
“Artık ne ışıl ışıl gözlerim, ne de canlı…”
Usulca derim: Aldı gitti o peri
Tanrısal armağanını.”
Anna AHMATOVA ile ilgili görsel sonucu 
Anna AHMATOVA

29 Mart 2018 Perşembe

ZİYARETÇİ ~ Marina TSVETAEVA

ZİYARETÇİ
Ey benzeşim ziyaretçi,
Bakışların yine yerde,
Bir zamanki o ben gibi.
Ama sen dur, sus ve bekle.
Şakayık ve gelincikler
Arasından bak ve oku
Marina'ydım bir zamanlar
Yaşamım çok kısa oldu.
İçersinde bulunduğum
Bu mezardan hiç korkma sen'
Ben de vardım, gülüyordum,
Hatta gülmem gerekmezken.
Dalga dalgaydı saçlarım
Kanım ateşten de sıcak.
Bu dünyada ben de vardım!
Ey benzeşim, halime bak!
Otları temizle biraz
Orda çilekler var gizli
Mezarlıkta bulunamaz
Onlar gibi lezzetlisi.
N'olur artık surat asma
Ve başını biraz dik tut;
Beni kolayca anımsa
Sonra da kolayca unut.
Altında parlak güneşin
Sen ki, sanki altındansın!
Topraktan yükselen sesim
Seni sakın korkutmasın.
 Ä°lgili resim
Marina TSVETAEVA

ESKİ BİR GÜN İÇİN ŞİİRLER ~ Arkadaş Zekai ÖZGE

ESKİ BİR GÜN İÇİN ŞİİRLER

Ve sevinç güzel bir denizle başladı
ve güneş ipi kalınlaştırıyordu
sonra ansızın uzayıverdi ip
bir ucu orda kaldı
bir ucu bende
ve iki uç arasında sıkışan
karışık bir sevgiyi acabayla büyüten
bir güzelliğin negatifini büyüten
ince bir yüreğe dayanamadı
ip
koptu
sevinç
güzel bir denizle kaldı
ve güneş bir bulutla rahibeleşiyordu

sevgilim
bugün
helva yedim şarap içtim göğe uzandım
avuçlarımda hüzünlü bir aşk
ince kemikli bir eli okşuyorum
göğü okşuyorum
yabani bir diken batıyor avuçlarıma
bir çakıyla parmağımı kesiyorum yanlışlıkla

sanki bilerek yanlışlıkla kesiyorum
sanki aşkı kesiyorum
aşk parmağımda yanlış bir uçurum

dokunurken bırakır ürkek bir martı gibi
çünkü deniz orda
-ben alışkın değilim bir eli martılamaya
çünkü deniz orda
çünkü deniz orda
-heyecan verir bana aşk
çekilir kuytusuna
uzar gider gecede
bırakarak cinsel tortusunu
sevgi
denizin başlangıcı

seni koruyacam
tamamlıyacam
seni kazanmalıyım
istediğim kadar beslerim seni
büyütürüm içimde seni
çok çok çok
bir şey ver bana
seni seviyorum
Ä°lgili resim
 Arkadaş Zekai ÖZGER

28 Mart 2018 Çarşamba

YOLCU.. ~ Ahmet ERHAN

YOLCU..
Akdeniz kazan,
yüreğim kepçe
dönüp, dolaşıp durdum
turuncu sokaklar
boyunca.
Elimde bir mavi
çiçek kaldı.
Ben soldum,
o solmadı.. 
Ahmet ERHAN