Tablo, by Ivan Konstantinovich Aivazovsky (1817 - 1900)
SARHOŞ GEMİ
Ölü sularından iniyordum nehirlerin
Baktım yedekçilerim iplerimi bırakmış
Cırlak kızıl deriler, nişan atmak için
Hepsini soyup alaca direklere çarpmış.
Bana ne tayfalardan; umrumda değildi
Pamuklar, buğdaylar, Felemenk ve İngiltere;
Bordamda gürültüler, patırtılar kesildi;
Sular aldı gitti beni can attığım yere.
Med zamanları, çılgın çalkantılar üstünde,
Koştum, bir çocuk beyni gibi sağır, geçen kış;
Adaların karalardan çözüldüğü günde
Yeryüzü böylesine allak bullak olmuş.
Denize bir kasırgayla açıldı gözlerim;
Ölüm kervanı dalgaları kattım önüme;
Bir mantardan hafif, tam on gece, hora teptim;
Bakmadım fenerlerin budala gözlerine.
Çocukların bayıldığı mayhoş elmalardan
Tatlıydı çam tekneme işleyen yeşil sular;
Ne şarap lekesi kaldı, ne kusmuk yıkanan
Güvertemde; demir, dümen ne varsa tarumar.
O zaman gömüldüm artık denizin şi’irine,
İçim dışım süt beyaz köpükten, yıldızlardan;
Yardığım yeşil maviliğin derinlerine
Bazen bir ölü süzülürdü, dalgın ve hayran.
Sonra birden mavilikleri kaplar meneviş
Işık çağıltısında, çılgın ve perde perde
İçkilerden sert, bütün musukilerden geniş
Arzu, buruk ve kızıl, kabarır denizlerde.
Gördüm şimşekle çatlayıp yarılan gökleri
Girdapları, hortumu; benden sorun akşamı,
Bir güvercin sürüsü gibi savrulan fecri.
İnsana sır olanı, gördüğüm demler oldu.
Güneşi gördüm, alçakta, kanlı bir ayinde;
Sermiş parıltısını uzun mor pıhtılara.
Eski bir dram oynuyor gibiydi, enginde,
Ürperip uzaklaşan dalgalar, sıra sıra.
Yeşil geceyi gördüm, ışıl ışıl karları;
Beyaz öpüşler çıkar denizin gözlerine,
Uyanır, çın çın öter fosforlar, mavi sarı;
Görülmedik sular geçer derinlerinden döne döne.
Azgın boğalar gibi kayalara saldıran
Dalgalar aylarca sürükledi durdu beni;
Beklemedim meryemin nurlu topuklarından
Kudurmuş denizlerin imana gelmesini.
Ülkeler gördüm görülmedik, çiçeklerini
Gözler karışmış, insan yüzlü panter gözleri;
Büyük ebemkuşakları gerilmiş engine,
Morarmış sürüleri çeken dizginler gibi
Bataklıklar gördüm, geniş fıkır fıkır kaynar;
Sazlar içinde çürür koskoca bir ejderha,
Durgun havada birden bire yarılır sular,
Enginler şarıl şarıl dökülür girdaplara
Gümüş güneşler, sedef dalgalar, mercan gökler;
İğrenç leş yığınları boz, bulanık koylarda;
Böceklerin kemirdiği dev yılanlar düşer,
Eğrilmiş ağaçlardan simsiyah kokularla.
Çıldırırdı çocuklar görseler mavi sularda
O altın, o gümüş, cıvıl cıvıl balıkları.
Yürüdüm beyaz köpükler üstünde, uykuda
Zaman zaman kanadında bir cennet rüzgârı.
Bazen doyardım artık kutbuna, kıtasına;
Deniz şıpır şıpır kuşatır sallardı beni;
Garip sarı çiçekler sererdi dört yanıma;
Duraklar kalırdım düz çökmüş bir kadın gibi.
Sallanan bir ada; üstümde vahşi kuşlarım
Bal rengi gözleri, çığlıkları, pislikler;
Akşamları, çürük iplerinden akın akın
Ölüler inerdi uykuya gerisin geri.
İşte ben, o yosunlu koylarda yatan gemiyim
Bir kasırgayla atıldım kuş uçmaz engine;
Sızmışken kıyıda, sularda sarhoş; gövdemi
Hanza kadırgaları takamazken peşine.
Büründüm mor dumanlara, başı boş, derbeder,
Delip geçtim karşımdaki kızıl semaları;
Güvertemde cins şaire mahsus yiyecekler:
Güneş yosunlan, mavilik meduzaları.
Koştum, benek benek ışıklara sarılı teknem,
Çılgın teknem, ardında yağız denizatları,
Temmuz güneşinde sapır sapır dökülürken
Kızgın hunilere koyu mavi gök katları.
Titrerdim uzaklardan geldikçe iniltisi
Azgın Behemotların, korkunç Maelstromların.
Ama ben, o mavi dünyaların serserisi
Özledim eski hisarlarını Avrupa’nın.
Yıldız yıldız adalar, kıtalar gördüm; coşkun
Göklerinde gez gezebildiğin kadar, serbest.
O sonsuz gecelerde mi saklanmış uyursun
Milyonlarla altın kuş, sen ey gelecek kudret.
Yeter, yeter, ağladıklarım; artık doymuşum
Fecre, aya, güneşe; hepsi acı, boş, dipsiz;
Aşkın acılığı dolmuş içime, sarhoşum;
Yarılsın artık bu tekne, alsın beni deniz.
Gönlüm avrupanın bir suyunda, siyah, soğuk,
Bir çukurda birikmiş kokulu akşam vakti;
Başında çömelmiş yüzdürür mahzun bir çocuk
Mayıs kelebeği gibi kağıt gemisini.
Ben sizinle sarmaş dolaş olmuşum, dalgalar;
Pamuk yüklü gemilerin altında gezemem
Doyurmaz artık bayraklar, bandıralar
Mahkum gemilerinin sularında yüzemem
Arthur RİMBAUD