Beni Sevmene Asla İzin Vermeyeceğim
“beni sevmene asla izin vermeyeceğim”
diye yazmıştın kapımdaki not defterime.
kendi kapımı çalmak zorunda kalmıştım,
içerde olmadığımı bile bile.
sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et, kemiğe…
gövde’nin tarihi’nde yan yana dururdu yalnızlıklarımız,
plastik ve acımasız, zehirli ve karmaşık.
kısaca, birbirlerine sevgiyi öğretmeye çalışırken,
birbirlerine kan içirdiklerini anlayan iki serseri aşık..
Işıktan ışığa geçen o tenha yolda,
o karanlık nefes alışta ve o darmadağın boğulmada,
seni sevmeme asla izin vermediğin o kör noktada,
o hırçın, o fazla erkek, fazla kadın noktada,
tanımadığım,
tanımaya kalkışmadığım,
izahı zor, kavranması imkansız bir hastalık gibi,
ilerledim gövdenin gövdemi bulandırdığı,
şaha kaldırdığı boşluklarda..
biz birbirimizin çatalı, bıçağı,
biz birbirimizin incecik hırsızı, gönül süsü,
ayrılık, bir yutulmaz lokma gibi kaldı boğazımızda..
dağlar, dersini verir acının kuşkusuz,
aslolan, savruk ruhlara yakışan sahici ölümler bulmakta.
yoksa kimin kimin tabutunu çakacağı mühim değil.
gecenin koynuna ihanet, bir bıçak gibi sokulmakta.
iz sürmedin,
ad sormadın,
dönüp bakmadın ardına..
hatırla sevgilim, mutlaka sen de hatırla.
o kadar çok kovaladık ki hayat içersinde
kendi kendimizi,
mecali kalmadı hayatların başka hayatları yakalamaya.
“beni sevmene asla izin vermeyeceğim”
diye yazmıştın kapımdaki not defterine,
ben de eklemiştim altına :
“aşkı dövmek lazım
kalbe terbiyesizlik ettiğinde”
Küçük İskender