Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

11 Haziran 2021 Cuma

Antonio MACHADO / DAĞ KELEBEĞİ


DAĞ KELEBEĞİ


Sen değil misin, kelebek,

şu kimsesiz dağların canı,

derin uçurumları ile

sivri tepelerinin? 

Sen doğabilesin diye

büyülü değneğiyle

taş fırtınalarına, emretti bir gün

durup susmalarını bir peri

ve zincirlendi o dağlar birbirine

sen uçabilesin diye.

Portakallı karalı,

esmer ve altın rengi,

dağ kelebeği,yabangülü üstünde

kat kat kanatçıkların, ya konar kalkarsın

oynaşarak güneşle, ya da bir günışını

üstünde çarmıha gerilmiş.

Dağ kelebeği,

kırların tepelerin kelebeği,

rengini resme dökemez kimse senin; yaşarsın

onu ancak sen ve kanatların

havada, güneşte, yabangülünde,

öylesine özgür ve öyle tatlısın ki

Juan Ramon Jimenez Fransisken lirinin tellerini

senin için okşar usul usul.


Antonio MACHADO

Arif Damar / Güney Hastalığı

 

Güney Hastalığı


Ben dostum vaktiyle bir güney şehrine gittim,

Yanımda – sevince öyledir! – dünyanın en güzel kızı vardı,

Ama neyleyim ki içimde yine o garip sızı vardı,

Sonunda, o güzel günlerimi berbat ettim.


Eylüldü dostum, aylar içinden Eylüldü,

Ateşi düşmüştü artık hummalı kalbimin,

İyileşmiştim dostum, sonra o akşam üstlerinin

Her saati bir altın yaprak olup döküldü.


Uzanmıştım boylu boyunca güney düşüncesine,

Bilirsin aşk havaları insanı sarhoş eder,

Bir şarkı tutturur insan, ezberler gider,

Gariptir, inanır böylece, vurulur kendi nağmesine.


Ben de akıp gidiyordum gökyüzü üstünden,

Bir Güney denizi, bir güney güneşi ki, bilemezsin,

Yalnız olamazsın elbette, orada yalnız olamazsın,

Biz de içiyorduk sarhoş oluyorduk aynı kadehten.


Hâlâ nasıl özlerim bilir misin, bir akşamı her akşam,

Antalya deyince bir portakal düşer,

Ah, bilemezsin hâlâ, o hatıra güneşler,

Yalnızlığının karlı vadisinde dinlenen adam.


Orada güneyde eski bir şehir görmüştün dostum,

Yıkık tiyatrosu kalmıştı, yüzyıllardan yüzyıllara,

Bu şenlik yerinden denize baktıktan sonra,

Demiştim ki: “Ey yitik şehir, sana benziyorum!”


Bilgelik sanacaksın, dinleyince sözlerimi,

Bu şehrin eski haline benzer geçen aşklarımız,

Sonra yıkık duvarlarımızla kalakalırız yapayalnız,

Bu şehirden umduğumuzu alır götürür bir gemi.


Ve oynadığımız, şenlendirdiğimiz o coşkun alan,

Bakakalır, otlar arasından melil mahzun,

Sonra dağlardan bir hava iner gelir, uzun uzun,

Eylül rüzgârını yeniden kokladığımız zaman.


Ah, güney deyince bir yaprak kopar içimden,

Denizlere mi gider bilinmez, bilinmez bir yere gider.

“Gönül şen değil”, feryadınca âhü vah eder,

Toplanmış nice türküler gider peşinden.


Bir ağacı uyur görürseler, uyandırmasınlar,

Güneyde kalmış böyle güzel ağaçlar vardır,

Duldasında bir an dinlendiğimiz o ağaçlardır,

– Herşeyi o ağaçlar bilir dostum, o ağaçlar bilir! –

Biz yaprak misali olduk artık, bize birşey sormasınlar.


Arif Damar

10 Haziran 2021 Perşembe

William Shakespeare / SONE 2

SONE 2


Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı,

Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık,

Gençliğinin kibirli, süslü giyim kuşamı

Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık:

O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir,

Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;

Dersen yuvalarına çökmüş şu gözlerdedir,

Bencillik utancıyla israfa övgüdür bu.

Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara

“Benim güzel çocuğum beni kurtarır,” dersen

“Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra.”

Güzelliğinin onda sürdüğünü göstersen.


O, sen yaşlandığında yeniler varlığını,

Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.


William Shakespeare

(İngiltere, 1564 – 1616)

Türkçesi: Talât Sait Halman

Bertolt BRECHT / DURDURAMAYACAKLAR…

 

DURDURAMAYACAKLAR…


Gardiyanları ve yargıçları ve savcıları

Hepsi halka karşıdır

Kanunları, yönetmelikleri, bütün kararları

Hepsi halka karşıdır

Dergileri, gazeteleri, bütün yayınları

Hepsi halka karşıdır


Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak

Durduramayacaklar halkın coşkun akan selini


Panzerleri, kelepçeleri, bütün silahları

Hepsi halka karşıdır

Zindanları, tutukevleri, işkenceevleri

Hepsi halka karşıdır

Borsaları ve şirketleri ve iktidarları

Hepsi halka karşıdır


Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak

Durduramayacaklar halkın coşkun akan selini


Bertolt BRECHT

9 Haziran 2021 Çarşamba

İlhan Berk / Deniz Eskisi [ AŞKLAR İÇİNDE BİR KENTİN HERHANGİ BİR KENTİN ]

AŞKLAR İÇİNDE BİR KENTİN

HERHANGİ BİR KENTİ

I

Benim yüzüm bir bayram telâşıdır

Küller ve biraz da deniz artıklarıyla


Ben ki çocuklarla büyüdüm ve

(Bu yüzden uzundur ya biraz kollarım)


Bir denizde bir akşam gittim ölümü

Yosunlar rüzgârlar gözleriyle balıkların


Hâlâ saçlarıma takılmış bulurum

Bir balığın pullarını ve tuzu


Şimdi bir yolu yürüyoruz ya seninle

Birden üçüncü sınıf bir lokantadayız işte


Bir kadın senin ağzınla gülüyor ve

Ne mutlu ne mutsuz.


…………………… Nedir mi mutluluk diyorsun

Bir eylülü gitmek belki de böyle

(Eylül ki en kanayan aydır tarihte)


Ve birden o adam gösterisine başlıyor

Yırtılan sesiyle.

…………………… Sanki sarı beyaz kara

Sanki bütün ırklar birlikte bağırıyorlar

Ve sanki insanlığın hali.


…………………… Ve soruyorum kendi kendime

Lokantalar neden insanlığın haline benzer


Böyle bir dünyadayız işte yürüyoruz yürüyoruz


Ağzımdan diyordum daha çok ağzımdan öp beni

İnsan yaşarken bilmez yaşadığını.


II


Böyle çıktık sonra akşama akşam dediğimize

Bir denize bir denizin birdenbireliğine


Ben aklımdan ağaçlıklı ağaçlıksız yolları geçiyorum

Bir çocuğun yüzünde sanki bir öğle sonuyum


Tam neredeydi şimdi bir türlü çıkaramıyorum

Bir sokak unutmuş sokaklığını gidiyordu


Belki bir resimde yaşamaktan sıkılıp çıkmış geliyordu

Belki de Dul Bayan Suzan Adoni’nin ayininden dönüyordu


Diyordum herhalde bu ikisinden biri olmalı

Bir sokak da çünkü her zaman kendinde değildir


Susuyoruz ve

Sanki dergilerde kalmayı seçmiş şiirler gibiyiz


Hem gün gelir şiirler de eskir biliyorsun

Kalır ama bir yerlerde bir eylülün eylül olduğu


Ben ki dikkatli bir su gibi yaşadım

Seninle ve küllerle.


III


İlk kar Toroslara yağdı diyor bir ses

Yağmış gibi anafor gözlerine


Oturdum sonra gözlerini düşündüm gözlerini buldum orda

Bir deniz gibi uzandım içlerine


Çakıllardan en harlı ateşler yaktım bıraktım

Kaldım öylece uzun çayırında saçlarının


Dedim ki hatırla hatırlamaktır zaman

Bütün dillerde.

………………………… Yüzün de odur

Yüzün ki bir ormanın sayısız en sık yerinde

Bir akşamın akşam olduğudur bende


Hem bak tarih de kabarmış bir anıdır

Zaman da. Çarşı gül ağzında


Geçtik denizi öylece indik sonra geceye

Geçmiş gibi bir göğü bir baştan bir başa


İlhan Berk / Deniz Eskisi

William Shakespeare / Sone 146

Sone 146


Zavallı ruh, günahkâr toprağımın canevi,

Olmuşsun baş kaldıran güçler elinde köle;

Niçin yanar içinde dert ve yokluk alevi,

Oysa dış duvarların süslü boyalı böyle?

Günlerin sayılı da bu çürüyen konakta

Niye harcarsın ona sen varını yoğunu?

Mirasına aç gözlü böcekler konacak ta

Ne süs kalacak ne şan. Budur bedenin sonu.

Sen artık uşağının yitirdiğiyle geçin,

Seni yüceltsin diye o erisin, yok olsun;

Kof saatlerini sat sonsuzluk almak için,

Dışın yoksul düşsün de için servetle dolsun.


Sen de ölümle beslen nasıl ölüm can yerse,

Ölmek bitmiş demektir ölüm ölür giderse.


William Shakespeare

Türkçesi: Talât Sait Halman

8 Haziran 2021 Salı

Anna AHMATOVA / NE ÇOK İSTEĞİ VAR TATLI YÂRİN!

NE ÇOK İSTEĞİ VAR TATLI YÂRİN!


Ne çok isteği var tatlı yârin!

İsteksizdir elbet aşksız insan.

Sevinç duyarım suyun sâkin

Saydam buz altında kalışından.


Ve atların buza – yardım et Tanrı’m! –

O aydınlık ve kırılgan olan,

Sakla, sende kalsın mektuplarım,

Gelecek’tir bizi yargılayan.


Açık, apaçık olman için ve

Bilge görünmen için onlara,

Senin o şanslı yaşamöykünde

Hiç yer verilir mi boşluklara?


Her nimet tatlıdır bu dünyada.

Sıkı dokunmuştur ağları aşkın.

Benim adımı ders kitabında

Çocuklar okusun, farkına varsın,


Bıyık altından gülümsesinler,

Bu hazin öyküyü öğrenince…

Aşk ve huzur vermedin, bu sefer

Acı bir şöhret ver, hiç değilse.


Anna AHMATOVA