Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

10 Aralık 2017 Pazar

YANG GUİFEİ - Li Po

(1)YANG GUİFEİ 
İncili perde yukarıya doğru yuvarlanıp açıldı, 
güzel kadın 
Kaşlarını kaldırdı, kat saçları gibi. 
Yüzünde yaşlarının bıraktığı izleri görebildim. 
Ama kime kızdığını bilemedim. 
Li Po
(1)Yang Yuhuan, daha sonra Yang GuiFei (713-756) olarak güzellikleri hükümdarların ve ulusların çöküşüne neden olan az sayıdaki kadından biriydi.

9 Aralık 2017 Cumartesi

'' Irkçılık, beyin gelişimini tamamlayamayan varlıklarda görülen bir hastalıktır..! ''

Dünyada Afrika üzerinden başlayan yağmacılık ve elümünasyon çalışmalarında alınan başarılı sonuçlar oluşturmuştur düzen kurucuları tarafından, emperyalizmi kuran aktörler, bu yolla insanlar üzerinde oluşturdukları ekonomik baskılarla; ezilmiş, korkak toplumlar yaratmışlardır. Bu çalışmaları siyaset üzerinde etkili olmak suretiyle insanların dini duygularını kendi eylemleri doğrultusunda daha kolay kullanılabilir duruma getirmişlerdir.Yani; siyasi ayrımcılığı, köleleşmeye doğru, farkına varmadan giden insanlar, ırkçı algılarla, birbirine her an saldırmaya hazır, itaatkar, hoş görüsüz bir saatli bomba haline dönüşmektedirler.
Bunun en güzel örneği, gözünü hiç kırpmadan kendini patlatan bir insanın, diğer başka insanları kendisiyle birlikte yok etmesidir. Ama İşin aslında en vahimi, birbirinden ayrıştırılmış yaşama devam eden diğer insanların,öldürmekten daha acı sözler sarf etmesidir. Aslında inandığı din ve tanrıya aykırı sözler sarf ettiğinin farkında bile değillerdir. Bu denli, ipnotize edilmiş hale gelmişlerdir.
Şunu hiç unutmamak gerekliliğine inanıyorum; düzen kurucuları vasıtasıyla insanların aynı düşüncede hareket etmesi, geriye dönülemeyecek bir insanlık dramını başlatır. 
Çünkü,bu insanlar vasıtasıyla diktatörlerin başa gelmesi sağlanır...!

YÜZ.. - İlhan BERK

YÜZ..

Biliyor musun sen bir şiirde ilk satırsın ilk sözcük 
Beyaz bir gül 
Beyaz bir gül ne kadar beyaz olursa o kadar 
Ne kadar suysa bir su 
O kadar 

Ben en yakın yüzüm yüzüne 
Uyandığın sabaha, yatağına 
Birden bulup birden yitirdiğin bir şey olur ya,ona 
Bir dağ okulunda ilk derslere giren çocuklara 
İlk coğrafyacılara 
İlk harflerine bir alfabenin. 

Yüzün ki korkular verir bana ne zaman yüzümü tutsam yüzüne 
Ben ki ölüme hiç eğilmedim hiç girmedi sözlüğüme 
Belki sokağa ilk çıkan bir çocuktur ölüm 
Belki senin bazen topuz yaptığın saçın 
Bir yaban çiçeği ya da ve daha ilk geliyordur dünyaya 
Bir demet maydanozu koparıp bırakmak belki de. 

Dedim ya hiç bilmiyorum arabı belki de benim sık sık çıkarıp 
Baktığım bir fotoğrafın 
Bıyıkları hep yüzüne düşen bir adama çektirdiğim 
Bir suya bakarken 
Bir suya 
Duru mu duru ve daha sessiz ölümün kendinden. 

Ben ki seninle aştım yasları 
Koydum çağıma adımı.Bir burukluğu 
yüzün gibi.
İlhan BERK

BARIŞ NEDİR SEVGİLİM - Akgün AKOVA

(Görsel : Δημοσθένης Κοκκινίδης)

BARIŞ NEDİR SEVGİLİM

barış nedir sevgilim
biliyor musun
bir köprü müdür üstüne gölgeler düşünce çöken
halka açılamadan batan bir şirket
iki savaş arasında verilen çay molası mıdır barış
yoksa
hurdacıya söylediği son sözler mi
bisikleti vurulan bir çocuğun
söyle sevgilim
Einstein'ın Roosevelt'e yazdığı mektup mudur barış
Lozan'dan gelen telefon mu Mustafa Kemal'e
çöplerini bilimin süpürdüğü bir sokak mıdır barış yoksa

söyle sevgilim
de ki
tünediği balkon uçuruma düşen yavru bir kuştur barış
saatçiyi hapse attıkları için kurulamayan bir meydan saati
ayağımızdaki paslı çiviyi bacağımızı keserek çıkaran bir melek
de ki
aptalların türküsü
oyuna getirilenlerin ülküsüdür barış
dişleri sökülmüş Asya kaplanıdır kapitalizmin sirkinde

de ki sevgilim
içine bayat pil konmuş el feneridir barış
fosforlu izleridir bayrakların üzerinde gezen salyangozların
barış düşsel beyaz buluttur bir kaleye çarpıp dağılan
kör bir toplumun tehdit dolu yazılarla kirlettiği bir defterdir
barış
kendinde bulamayıp başkalarında aradığıdır insanın
barış
halkının üzerine devrilen bir devlettir zor dönemeçlerde
açılmadığı için posta kutusunda ölen bir mektuptur barış
patlayıp seyircileri öldüren bir futbol topudur son dakikada

bunların hiçbiri
hiçbiri değilse barış
söyle sevgilim
savaşın düş kurduğu yerlerde
hangi yüzsüzün uydurduğu bi' sözcüktür
şu dillerden düşmeyen barış
Akgün AKOVA

DAĞ RÜZGARI - Ümit Yaşar OĞUZCAN

Otomatik alternatif metin yok.
DAĞ RÜZGARI
Kaderde senden ayrı düşmek te varmış 
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim.. 
Seni tanımadan 
Hele seni böyle deli divane sevmeden 
Yalnızlık güzeldir diyordum 
Al başını, kaç bu şehirden 
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara 
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git 
Git gidebildiğin yere git diyordum 
Oysa ki, senden kaçılmazmış 
Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış. 
Bilmiyordum. 

Yine de dayanmağa çalışıyorum işte 
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen 
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye 
Rüzgar güzel bir koku getirmişse 
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum 
Yaşamak seninle bir başka zamanı 
Bir başka zamanda seni yaşamak 
Her şeyden önce sen 
Elbette sen 
Mutlaka sen 
İster uzaklarda ol 
İster yanı başımda dur 
Sen ol yeter ki bu zaman içinde 
Ben olmasam da olur 
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır 
Bitmiyorsun 
Çaresizliğim gün gibi aşikar 
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin 
İnceliğin ışık yüzüme vuran 
Sen güneş kadar sıcak 
Tabiat kadar gerçek 
Sen bahçelerde çiçekler açtıran 
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık 
Sen, o tek sevgi içimde 
Sen görebildiğim tek aydınlık 

Bir nefeste benim için al 
Havasızlıktan öldürme beni 
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak 
Susadım diyorsam 
Bir yudum su içmelisin 
Ben yorulduysam sen uyumalısın 
Ellerim sevilmek istiyor 
Saçlarım okşanmak istiyor 
Dudaklarım öpülmek istiyor 
Anlamalısın. 

Ağaçların yeşili kalmadı 
Gökyüzünün mavisi yok 
Bu dağlar o dağlar değil 
Rüzgarında kekik kokusu yok 
Kim bu çaresiz adam 
Bu kan çanağı gözler kimin 
Kaç gecedir uykusu yok 
Gündüzü yok 
Gecesi yok 
Yok 
Yok 
Anladım 
Sensiz yaşanmaz bu dünyada 
İmkanı yok.
Ümit Yaşar OĞUZCAN

6 Aralık 2017 Çarşamba

AYKIRI YAŞAMAK - Şükrü ERBAŞ

Fotoğraf
AYKIRI YAŞAMAK

Geriye bakarak yanıtlıyoruz birbirimizi
Bir destek aranır bir güç alırcasına
Dönerek ikide bir anıların ülkesine..
Alnımızı gererek konuşuyoruz, kaşlarımızı
Bir ince eğimle siper edip bakışlarımıza
Çok iyi bildiğimiz bir duyguyu
-  O biraz yenilgiye biraz ezikliğe benzer
   Ortak yaşadığımız sızım sızım -
Saklamaya çalışıyoruz birbirimizden.

Uzun uzun susuyoruz sözün kıyılarında
Hangi kapıyı aralasak bir uzaklık esiyor
Hiçbir düşünceyi sonuna dek götüremiyoruz.
-  Böyle belirlenmiş sınırlar içinde
   Bir iç denetimle, bir dış denetimle
   Konuşmasak da eski tadını yitirdi -
Düşler kuruyoruz yeniden gelecek üzerine
Kaldırıp kirpiklerimizi ayak uçlarımızdan
Dağlara bakıyoruz, ufuklara, bulutlara
-   Ah, o insan yüreğinin değişmeyen tutkusu -

 Bir güncel sesle sonra, çirkin ve çiğ
Bir kirli görüntüyle hayata ilişkin
Dönüyoruz gerçeğin o kalın çizgisine..
Yeni yeni yaşamlar kuruyoruz ödünler vererek
Aklımızda yüzlerce geçerli açıklama:
"Yaşamak zorundayız nasılsa, iyidir
Hiç yoktan var olmak" adına
Karşı çıktığımız ne varsa yapıyoruz hepsini.
Bir kan pıhtısı gibi yarada kuruyan
Binlerce uyuşturucu merhemle donuyor kalbinizde
Anılar inançlar incelikler düşler..
Şükrü ERBAŞ

5 Aralık 2017 Salı

KARINCA KUMU - Didem MADAK

KARINCA KUMU

Yine gittin o karanlık odaya
Karanlık uykularına.
Sen hep gülerdin oysagülüverirdin
Bir bakardım eğilmiş su içiyor
Gamzelerinden kuşlar.
Bir bakardım gözlerinde
Güneşli ve sıcak iki hurma.
Bir bakardım hayata dikleniyor
Diktiğin horoz ibikleri saksılarda.
Biriciğim, kardeşim ne oldu sana?
Karşıyaka vapurunda alıştı dilim en çok acıya
Acı çaylar içer ve bakardım karanlık sulara
Bir balığın uykusunu düşlerdim
Karanlık sularda kaybettiği rüyaları,
Sigaramdan kopup giden iki kıvılcım
Merak ederdim ne konuşurlar aralarında?
Sen beni hep merak ederdin,
Sen beni hep yemeğe beklerdin,
Seni sıcacık evimizde bulduğumda
İki kıvılcım buluşmuş gibi olurdu
Balığın karanlık uykusuyla.
Bir kesmeşeker koymuş gibi olurdun sanki
Dilimin ucuna.

Berekettir diye hani geçen hıdrellezde
Karınca kumu toplayıp getirmiştin
Kimse bereketi öyle getirmedi bana
Küçük, küçücük bir torbada
Az gerçi cüzdanımda hala kağıtlar,
Ama bozuklar harmandalı oynuyor,
Zil oluyor parmağımın ucunda,
Küçücük insanlar şimdi cüzdanıma her bakışımda
Neşeli bir ateşin üstünden atlıyor.
Kardeşim, biriciğim, kimse yoksulluğu benim için
Böyle sevimli kılmadı şimdiye kadar.

Kötü rüyalar görürdüm durmadan
Bağırırdı bir yaşlı kadın:
Mavi alevlerin ortasına,
Bu kırmızı elbise giymiş kadın yakışır.
Sanırım birileri beni yakacak
Diye tuttururdum sabahları.
Ateş iyidir derdin sen, başarıdır,
Çok şeyler başaracaksın.
Kardeşim, biriciğim sen olmasan,
Ablanın kâbuslarını kim hayra yorardı?

Yine gülsen, gülüversen,
Ben böyle saymazdım
Çarşafımdaki kırmızı gülleri o zaman,
Sayıyorum, sayıyorum
Hiç bitmiyor güller,
Sensiz hiç bitmiyor zaman.
Çıksan o karanlık uykudan,
Kilerde fazla güneşimiz kalmış mı bir baksan.
Bütün serotonin geri alım inhibitörleri birleşseler
Geri alamazlar çünkü,
Hayra yorulmuş bir rüya kadar sevinen hayatı,
Geri alamazlar bir avuç karınca kumunun huzurunu.
Didem MADAK