Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

16 Aralık 2018 Pazar

BİZDEN SONRA DOĞANLARA I.II.III.~ Bertolt BRECHT

Bertolt BRECHT

BİZDEN SONRA DOĞANLARA

I.

Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!
Doğru söz delilik. Düz alın
Kanıtı vurdumduymazın. Gülen ki
Korkunç haberi
Henüz almamış.

Ne günlere kaldık, ki
Neredeyse suçtur ağaç üzerine bir konuşma
İçerir çünkü susmayı bunca kötülük üstüne!
Orda ağırdan caddeyi geçen
Erişilmez mi dara düşen
Arkadaşları için?

Doğrudur: geçimimi sağlıyorum daha
Ama inanın: bu bir rastlantı yalnız. Yaptığım
Hiçbir iş doyma hakkını vermiyor bana.
Rasgele korunmuşum. (Talihim dönüverse. Yokum.)

Bana diyorlar: ye iç! Bak keyfine!
Nasıl yer içerim, kaparsam
Yiyeceğimi bir açın elinden ve
Bardaktaki suyum bir susuzda yoksa?
Ve yiyip içiyorum gene de.

İsterdim bilge olmak.
Eski kitaplarda yazılı nedir bilge
Kavga dışı kalmak dünyada ve kısa yaşamını
Korkusuz geçirmek
Zora başvurmadan edebilmek
Kötülüğe iyilikle karşılık vermek

İsteklerine ermeyip, unutmak
İşi bilgenin.
Yapamam bütün bunları:
Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!

II.

Şehre geldim bozuk düzen günlerde
Açıklık sürerken.
İnsan arasına karıştım ayaklanmada
Ve onlarla birlikte öfkelendim.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

Yemeğimi yedim iki savaş arası
Katillerin arasında yattım
Sevgiye saygısız
Ve doğaya sabırsız baktım.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde

Her yol batağa çıkardı benim zamanımda.
Dilim durmaz ele verirdi beni.
Elimden gelen azdı. Ama hükmedenler
Daha rahat olurdu bensiz, buydu umudum.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

Gücüm azdı. Hedef
Uzak mı uzak.
Apaçık belliydi, benim ulaşmam
Mümkün değildiyse de.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

III.

Siz, siz ki çıkacaksınız
Battığımız tufandan
Düşünün
Eksiklerimizden söz ederken
Karanlık çağı da
Sizin kurtulduğunuz.
Gittiydik, ayakkabıdan çok ülke değiştirip
Sınıf savaşları arasından, umarsız
Yalnız haksızlık var da baş kaldırma yoktuysa.

Biliyoruz oysa:
Alçaklıktan nefret bile
Çarpıtır çizgileri
Haksızlığa öfke bile
Kısar sesi. Ah, biz
Hazırlamak isterken dostluk yolunu
Dost olamadık kendimiz.

Siz ama, o gün gelince
İnsanın insana el uzattığı
Anın bizi
Hoşgörüyle.
...
O gün mavi eylül ayında
Sessiz körpe bir erik ağacı altında
Tuttum onu, sessiz beyaz aşkı
Kolumda kutsal bir düş gibi.
Ve üstümüzde güzel yaz göğünde
Bir bulut vardı, çoktan gördüğüm
Çok beyazdı ve çok yukarılarda
Ve başımı kaldırıp baktığımda, değildi orda.

O günden beri birçok, birçok aylar
Geçti sessiz aşağı kaydılar
Yok oldu o bütün erik ağaçları
Ve bana sorarsan aşk n'oldu diye
Sana derim ki: hatırlayamıyorum
Ama gene de, inan ki, biliyorum ne demek istediğini.
Ama gene de gerçekten hatırlamıyorum onun yüzünü.
Yalnız: o zamanlar öpmüştüm onu, biliyorum.

Ve bu öpücüğü de çoktan unutmuş olurdum
O bulut olmasaydı orada
Onu bugün de hatırlıyorum ve hep hatırlayacağım
Çok beyazdı ve yukarılardan geliyordu
Erik ağaçları belki çiçek açıyordur gene de
Ve o kadının belki de şimdi yedi çocuğu olmuştur
Ama o bulut yalnız birkaç dakika için açtı
Ve yukarı baktığımda, rüzgârda kayboluyordu bile.

CANIMIZDAN ~ Paul ELUARD

CANIMIZDAN
İsteğim yok seni sevmekten başka
Bir fırtına dolduruyor koyağı
Irmağı bir zehir
Seni yalnızlığımın boyunda yarattım
Saklanmaya yarattım bütün dünyayı
Kendimi kavramaya günleri geceleri
Görmek için yalnızca
Senin için
Tıpkı sana benzer bir dünya için düşündüğümü
Gözkapaklarınla düzen verilmiş günler geceler için.
Paul ELUARD
Çeviren: Sait Maden

SULAR TANIKTIR AŞKIMIZA ~ Adnan YÜCEL

SULAR TANIKTIR AŞKIMIZA
En soluksuz sesleriyle anlamsız sözler
Özlem özlem dağılmış Avrupa kentlerine
Biraz gurbet olmuş tükenmişliğin adı
Cenk öykülerini rönesans yırtmış
Düş kırıklığı çökmüş coşkular üstüne
Biraz kötümserliğe çalmış yaşamın tadı
Koca bir efsane yalnızlığı kalmış geriye
Dilin yetmiyor şimdi geçen yüzyıllara
Türküleri dudaklarına kilitlemişsin
Defolu örnekler çıkmış ya hep karşına
Umutları kuşkunun potasında eritmişsin
Koyu bir eylül sarısıdır çıkmayan leke
Gözlerin buğulanırken birdenbire
Yeraltında bin kudüm ile coşan nehre
Sen de bir gün boğulursun demişsin
Karanlıkta yıldızlar kayarken avuçlarında
Bir rüzgarla hiç kol kola yaşadın mı
Sen hiç kötürüm bir suyu tanıdın mı
Birer birer kırılmış tutunduğun dallar
İnançsız öfkelermiş çabuk bitmişler
Kaçarak gelmişler bir tükenmişlikten
Başka bir tükenmişlik içinde yitmişler
Aşkı hiç tanımamışlar kartal yuvalarında
Kim bilir kaç mark uğruna
Kaç masada kaç devrim tüketmişler
Çıkarıp yüreğimi sürdüm bir çiçeğin özüne
Gece labirentlerinden ışığa koşuyordu
Dersim’den Sazlgitter’e metre metre
Kaç yürek kaç bin kez çarpar biliyordu
Bir şiire soruyordu yeraltı nehirlerini
Rüzgarların sesini yalnız şiirden dinliyordu
Koca bir Munzur boşalıyordu gözlerinden
Sular tanıktır aşkımıza
Sevdalar asla mevsimlik olmaz diyordu
Parmak uçlarında kayıp giderken Viyana
Berlin’de tutuşup hiç Sivas’ta yandın mı
Sen hiç kötürüm bir suyu tanıdın mı
Köln’de bir menekşe İstanbul açıyor bak
Renginde tomurcuklar barikatlaşıyor
Sınırlarötesi bir anlam çoğalıyor gözlerinde
Bakışlarında peş peşe mayınlar patlıyor
İzmir Dortmund kokuyor her akşamüstü
Yarınlara bir direnç ilayda fışkırıyor
Kimi kıvılcım telaşıdır yaban ağaçlarda
Nar dalında bademçiçeği patlaması her gün
Bir bahar bir yaz
Sessiz bir çığlık gibi sarar dostlukları
Coşkuları kendi yüreğine sığmaz
Kimi saz tutsağı tellerde senfoni düşçüsü
Bitimsiz konçertolar uğuldar kulaklarında
Hızla çözülür bütün yalnızlık bilmeceleri
Bir kızıl yıldız parlar morötesi tufanında
Denizler kabarır – dağlar bulutlaşır
Alplerde kaynayan pınarlar
Toroslarda coşan kar sularına karışır
Paris’te bir leylak Ankara’yı sarıyor bak
Mor salkımlarında komünarlar tanrılaşıyor
Güneşle temizliyor karanlık bulaşmış ellerini
Saine nehrine Kızılırmak’tan türkü taşıyor
Aragon Nazım Hikmet’le söyleşiyor sesinde
Yeryüzünde bütün devrimler şiirleşiyor
Londra’da gürültüleşen bir fesleğen
Her mevsim Çukurova püskürüyor sımsıcak
Bulutlar pamuklaşıyor gençlik evlerinde
Çınarlar filizleniyor yaprak yaprak
Biri şiir biri türkü besliyor dilden dile
Sular ki hep tanıktır aşkımıza
Ey nehirlere boğulur diyen eski toprak
Şiirin tadına hiç türkülerde vardın mı
Sen hiç kötürüm bir suyu tanıdın mı
Adnan YÜCEL

15 Aralık 2018 Cumartesi

BİR BABA İÇİN -1- ~ Ahmet ERHAN

BİR BABA İÇİN -1-
Odamın ışığı yanıyor bütün gece
Ellerimi dizlerime koyup, iki büklüm
bir olağandışılık arayarak
Gördüğüm, duyduğum her şeyde
Öylece oturuyorum:
Güneş parmaklarını sürünceye dek
Koyu bir karanlığa
Bulanmış pencereme...
Bir gece kelebeği
Dolanıyor lambanın çevresinde
Usuldan bir rüzgar esiyor
Yaşlı incir ağacının dallarına yürüyen
Sütün sesini duyabiliyorum
Deniz az uzakta
İç geçiriyor boyuna.
Seninle konuşurduk baba
Böyle gecelerde, iki bilge gibi
Karşılıklı bakışarak
Bazı şeyleri kavrayamasam da, dinlerdim
Belki sen de yeni bir şeyler bulurdun geçmişte
O dupduru yüreğini, yılların
Unutulmuş sularına bırakarak.
İşte bir minder daha koydum yanıma
Henüz sıcak
Sanki yeni kalkmışsın üstünden
Terliklerin şuracıkta, getireyim
Çayı da ocağa koyarım istersen.
Annemse haber bekliyor ruhlardan
Namaz kılarak, tespih çekerek
Sen olsan
Gülerdin bıyık altından
-Ben gülemiyorum baba!
Ama bir insanı yüreğinde duymak için
Araya bazı kurallar
Koymaya ne gerek var
Anlayamıyorum, eğilip kalkmaya
Dualar okumaya?
Ahmet ERHAN

YAZ ORTASINDA ÜŞÜMEK ~ Sennur SEZER


YAZ ORTASINDA ÜŞÜMEK
Kar durdu
Yaslı bir köylü yüzüyle
Bezgin ve dinç
Doya doya gülmemişliğin dinçliği belki bu
Belki hep borçlu olmanın
Kar durdu
Bir çocuğun ilk kımıltısı gibi
Beklemede bıraktı sessizliği
Gün -o hep buruşturup attığımız- gün
Üstünde yarım bir söz
Işıltıya durdu: Sev...
Kar durdu
Durdu saatleri kuşkunun
Karın üstünde yarım bir ayak izi
Bir silik söz: Belki... yarın
Sennur SEZER

14 Aralık 2018 Cuma

YENİDEN ~ Gülten AKIN

YENİDEN
Karanlık bastı mı gelirsin
Penceremin dibinde durursun
Oyuncaklar kabartma harfler gibi
Elle tutulur gibi garipliğin
Elişi kâğıtlarından çiçekler yaparsın
Yeni şekiller görülmedik renkler ışıklar yaparsın
Dünya güzelse daha güzel olur
Bir şarkı sıcak sıcak yayılır ansızın
Uzanır ellerin gözlerimi örter
Bütün düzenim bozulur
Karanlık bastı mı seninle gelir
Nasıl döner durur ortalarda
Çağrışımlardan kopmuş bir sürü
Tedirgin kuşlar gibi kelime
Elinde aynaların bin bir yanlısı
Ne yandan baksan ölüm
Kurtul dersin kurtul kendinden
Unut yitiklerini
Seni yargılayacak kim
Karanlık bastı mı gelirsin
Penceremin dibinde durursun
Oyuncaklar kabartma harfler gibi
Elle tutulur gibi garipliğin
Gülten AKIN

13 Aralık 2018 Perşembe

GELİNCİKLER ~ Edip CANSEVER

GELİNCİKLER
gelincikler tek tek göründü mü çayırlarda
işi iş kasabanın
su yüzlü çocuğun işi iş
bir de poyraza döndü mü hava
başlar masmavi damarlar fışkırmaya yanaklarından
faytonların turuncu tekerlekleri
yansır gaz tenekeleriyle çevrili bahçelerde
asılı çamaşırlarından bir tutam çivit kokusu alıp gider
gelincikler tek tek göründü mü çayırlarda.
saat onikilerde
postanede mektup yazan adamlara bakar bir semt delisi
durmadan bakar
ki o mektuplar nereye giderse gitsin
öylesine uzundur ki kasaba
gelinciklerden bükülmüş bir ibrişim gibi
gidip gelen mektup zarflarıyla tarif edilebilir ancak
içerinde kar serpintisi
içerinde bozkır
içlerinde herkesin bir güneyi olan
ve marangozlar upuzun kayıklar yaparlar bunun için
kesersiz, çivisiz, elsiz
sadece ruhlarından
o kayıkları içinde domates doğranan bir akşamüstünde yüzdürürler
canlanır suya değince hemen
bordalarındaki nakışlar
bir derya gülü alıp başını gider.
yeter ki görünsün gelincikler
önce tek tek görünsün sonra topluca
usta bir doğramacı gibi kırmızılar doğrar kasaba
gelincikler indi mi çayırlardan
su bardaklarına, berber dukkanlarına girdi mi
duvarlara sicimle tutturulmuş şişelere
girdi mi bir kere
-aynaları boğacak neredeyse
-taşlıkları basacak sel gibi
o zaman...
tam o zaman
marangozlar mis gibi rakılar içerek kayıklarında
konuştukca binlerce kayık
konuştukca binlerce köpük, binlerce kıyı olurlar
ve nedense bir vapur bizi alıp götürecekmiş gibi bakarız bir-
birimize
unuturuz sonra alıp başını gitmeyi de
yeter ki iki dudak arasına konsun gelincikler
ipince bir ıslığa yerleştirilsin
türküler süzsün tüveylerinden
kahveler eski renklerine boyanır yeniden
biralar çiğ ışıkta bile parlak
yıkanır tertemiz oluncaya kadar yaşamak.
gerçekte bir sevinç, bir mutluluk yok değildir yüreklerimizde
sevgiler umutlar yok değildir
öyleyse neden çabuk küseriz birbirimize
çabuk öfkeleniriz
durup durup böyle hüzünlenmemiz neden
anlamıyoruz da ondan mı yoksa
bir bütün olduğunu mutluluğun
umudun bir bütün olduğunu
seziyor muyuz yalnızca
baktıkça gelincik tarlalarına uzaktan
öyle bir arada güzel
yaşamanın lezzetini
kanımızı tutuşturdukça gün günden
buğusunu saldıkça
bir tütün dumanı gibi yaktıkça genzimizi.
Edip CANSEVER