Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

31 Temmuz 2017 Pazartesi

GÖÇMEN ÇİÇEK - Ahmet ERHAN


Fotoğraf

GÖÇMEN ÇİÇEK
Aykırı bir uçurumum yolunun üzerinde 
Elini uzatacağın dalları yamacında saklayan 
Birden bire patlayan 
Bir çığlığım sessizliğinde 
Ele-güne karşı seni utandıran 

Yaz günü palto giyerim 
Ceplerim dolu şiir 
Gören beni deli sanır 
Adım kaçığa çıkar 
Keşke kaçsam 
Keşke kaçabilsem şu dünyadan. 

Aykırı bir şiirim kitabının arasında 
Kargacık burgacık bir yazıyla yazılmış 
Sondan okumaya başla 
Nokta koy her dizenin önüne 
Anlamaya çalış... 

Bedeninin bir noktasından dalıp 
Yüreğini bulabilirim 
Geceyse başlar yastığa düşerse 
Ve yorgunsa yüzün 
Yıldızları soluğumla bir bir ateşleyip 
Kandiller gibi baş ucuna koyabilirim... 
Ey bütün tufanların ardında 
Bulduğum dinginlik! 
Göçmen çiçeği dünyanın 
Köklerini ardısıra sürükleyen çılgınlık! 
Madem ki yaşam bu 
Madem ki taşın taş olmaktan öte 
Bir umarı yok 
Bir türkü söyle kadınım 
Yürüsün dünyaya mutluluk... 

Yağıyor incecik bir yağmur dışarda 
Yüzün çamurlar üstünde tüten buhur 
Islak toprak kokusu 
Doluyor odama 
Sıkılıyorum 
Kitapların üstüme yıkılacağından 
Korkuyorum şimdi 
Yel esiyor söküyor duvardaki bir resmi 
Yerine senin yüzünü koyuyor. 

Yüzün şimdi karşımda 
Yüzün akşam karanlığında 
Toprağın üstüne bırakılmış 
Bir demet çiçek gibi parlıyor.. 

O zaman açıyorum 
Bütün perdeleri 
O zaman yakıyorum 

Bütün ışıkları 
Camları darmadağın ediyorum 
Yüzünü avuçlarıma alıyorum 
Alnını öpüyorum 
Dünyayı öper gibi... 

Sana uzanamadığım gün 
Ellerim yok sanıyorum 
Senin bakışlarını yakalayamadığım gün 
Gözlerim yok... 
O zaman bir yumruk 
Bütün gücüyle vuruyor 
Eski bir piyanonun tuşlarına 
Binlerce martı kayalıklara çarparak ölüyor 
Ay ışığı tutkal gibi 
Yapışıyor pencereme 
Açamıyorum perdeleri 
Şiir yok artık 
Türkü dindi.. 

Meyvelerini taşıyamayan 
Ağaçlar gibiyim 
Sularını taşıran ırmaklar gibi.. 
Bu kadar mutluluk çok bana 
Onu günlere 
Onu aylara bölmeliyim 
Ve bir tek gülüşünü senin 
Kutlamalıyım yıllarca... 

Sana yüreğimde bir sürgün yeri 
Göçüp konacak 
Bir toprak yaratsam 
Kadınım, sarışınlığının bittiği anı 
Gizli bir esmerliğe eklesem.. 
Göçmen çiçek 
Her yerin yabancısı 
Yolların, yolların ötesinde 
Bize bir tek 
Yarınlar kaldı 
Göğün tükenip, denizin 
Başladığı yerde...
 Fotoğraf
Ahmet ERHAN

28 Temmuz 2017 Cuma

GECE HAZLARI - Cesare PAVESE

Fotoğraf
GECE HAZLARI
Biz de durup dinleriz geceyi
rüzgarın çırçıplak estiği an: rüzgar
soğuğudur yollar, kokular hep inmiş;
burun kanatları sallanan ışıklara kalkar.

Bir evi vardır hepimizin, bekleyen
dönmemizi karanlıkta: bekleyen bir kadın
dayanamamış uykuya: oda sıcaktır kokularla.
Habersizdir rüzgardan uyuyan kadın
düzgün soluklarla; gövdesinin ılıklığı
içimizde mırıldanan kanın aynıdır.

Yıkamada bizi bu rüzgar, esen derinliklerinden
karanlığa açılan yolların; çıplak
çırpınmada burun kanatlarımız donmuş
ve sallanan ışıklar. Her koku, bir anı.
Karanlıkta uzaklardan çıkıverdi bu rüzgar,
yüklenen kente: çayırlardan, tepelerden aşağı
güneşin otları ısıttığı hala ve karardığı
toprağın kanla ilikle. Anımız
keskin bir koku, azıcık tatlılığı
deşilmiş toprağın, derinliklerinden
kışa yükselen soluğu. Bütün kokular dindi
karanlık boyunca ve kentte
rüzgardan başka hiçbir şey ulaşmıyor bize.

Bu gece uyuyan kadına döneceğiz,
gövdesini aramaya buz tutmuş parmaklarımızla
ve kanımızı sarsacak bir sıcaklık, kanla ilikle kararmış
bir toprak sıcaklığı: bir yaşam soluğu
onu da ısıttı güneş ve şimdi çıplaklığında
en tatlı yaşamını keşfediyor,
gündüz yitip giden ve toprak tadında.
Cesare PAVESE ile ilgili görsel sonucu
Cesare PAVESE
Çeviri: Egemen Berköz

BAŞTAN ÇIKARICININ GÜNLÜĞÜ - Søren KİERKEGAARD


"Ben bugüne kadar yılların pratisyeniyim ama yine de bir genç kıza asla, Doğanın kutsallığı ve önce ondan bir şeyler öğrenmek dışında bir gayeyle yaklaşmam. Kızın üzerinde her ne kadar eğitici bir etkim olabilirse de bu, ondan öğrendiklerimi tekrar tekrar ona öğretmekten ibarettir.

FotoğrafOnun ruhu olası her yöne, azar azar ve ansızın esintilerle değil, bütünüyle sürüklenmeli. Sınırsızı keşfetmeli ve bir insana en yakın olanı yaşamalı. O bunu düşünce yoluyla değil de - çünkü onun için dolambaçlı yoldur- aramızdaki gerçek iletişim yolu olan hayal gücüyle keşfetmelidir; çünkü erkekte parça olan kadında bütündür. Sınırsıza doğru gidişini düşüncenin zahmetli yollarından geçerek başarmak ona göre değildir., çünkü kadın eziyet çekmek için doğmamıştır; gönlün ve hayalin tatlı yolunu tutarak anlamalı bunu. Bir genç kız için, sınırsızlık, tüm aşkların mutlu olması düşüncesi kadar doğaldır. Bir genç kız, her yerde, hangi yöne dönerse dönsün sınırsızlıkla çevrilidir; geçiş bir sıçramadır ama unutulmamalıdır ki bu erkekçe değil kadınca bir sıçramadır. Neden erkekler genelde böyle beceriksizdir? Tam sıçrayacakken önce hız almak için ufak bir koşu yaparlar, uzun hazırlıklara girişirler, mesafeyi gözleriyle ölçerler, birçok kez start alırlar, sonra korkarlar ve geri dönerler. Sonuçta sıçrarlar ama başaramazlar. Bir genç kız ise farklı şekilde sıçrar. Dağlık bölgelerde sık sık, iki dehşetli zirveyle karşılaşılır. Bunların arasında dipsiz bir uçurum vardır ki, bakması bile ürküntü verir. Hiçbir erkek buradan atlamaya cesaret edemez. Ama bir genç kız, yerli halkın anlattığına göre, atlama cesaretini gösterir ve oraya Kız Uçurumu derler. Genç kızlar hakkında duyduğum olağanüstü her şeye inandığım gibi, buna da inanmaya hazırım ve bunu anlatan sıradan köylüleri dinlemek başımı döndürür. Bu konuda her şeye, mucizeye bile inanırım, sırf inanmak için şaşarım; nitekim, bu dünyada beni hayrete düşüren ilk ve tek şey bir genç kızdı ve sonuncu da o olacak.Bir genç kız için böyle bir atlama yalnızca sıçramadır, oysa bir erkeğin atlaması daima saçmalık olacaktır, çünkü erkeğin adımı bir tür kıstas oluşturmasına karşın, ne denli uzun olursa olsun, gösterdiği çaba tepeler arasındaki mesafeyle kıyaslandığında bir hiçtir. Ama bir genç kızın atlayış öncesi hız almak için koşacağını düşünecek kadar budala biri var mıdır? Genç kızın koşu yapması düşünülebilir elbet; ama o zaman bu koşunun kendisi bir oyun, bir zevk, bir zarafet gösterisidir; oysa hız almak için koşma düşüncesi, kadına uygun olan şeylerden değildir.Çünkü bu hazırlık koşusunun kendi diyalektiği vardır ve kadın doğasına aykırıdır. Gelelim atlamaya; kim burada uyumlu olanı ayıracak kadar görgüsüz olabilir? Genç kızın atlaması, çaba harcamadan yapılan bir süzülmedir. Öteki tarafa ulaştığında yine ayaktadır, yorgunluktan tükenmemiş ve olağan bir güzellikten de öte ruhu daha da dolu, avcunun içinden bir öpücük üfler bu tarafta duran bizlere. Genç, yeni doğmuş, dağların diplerinden fışkırmış bir çiçek gibi başımızı döndürürcesine, uçurumların üzerinden aşar gider. Öğrenmesi gereken, Tüm hareketlerini sınırsızca yapmak, bir o yana bir bu yana devinmek, ruhunun ani değişimleriyle kendini yatıştırmak; şiirle gerçeğin, hayal ürünüyle hakikatin yerini değiştirmek, sınırsızlık içinde öteye beriye savrulmaktır. Bu kız o kargaşayı öğrendiği zaman erotizmi yerli yerine koyarım ve o benim istediğim ve arzuladığım şey olur. O zaman benim yapacağım iyilik tamamlanmış, çalışmam bitmiştir; tüm yelkenlerimi toplar, yanına otururum, onun yelkeni altında sürdürürüz yolculuğu. Doğrusu bu kız erotizmle bir kez sarhoş olursa hiçbir şeyin fazla erken ya da nahoş bir tarzda olmaması için, hızı ayarlamak üzere bana dümende epey iş çıkacak demektir. Ara sıra yelkende küçük bir delik açacağım ve hemen sonra yeniden fırlayacağız ileriye..."
Soren KİERKEGAARD ile ilgili görsel sonucu

 Søren  KİERKEGAARD

27 Temmuz 2017 Perşembe

İki Karanlık Orman Birbirini Sevse Ne Olur, Sevmese - Cezmi ERSÖZ

Fotoğraf
İki Karanlık Orman Birbirini Sevse Ne Olur, Sevmese

Anlaşmak diye bir şey yoktur aslında
dillerin ve yüzlerin altında başıboş zamanlar 
dolaşır
sokaklarda bir kıç,bir penis,bir çocuk-köpek gibi
dolaştığım zamanlar
varlığımı koruyabilmek için
masaların altında ellerimi, ayaklarımı
parçaladığım 
zamanlar

Zamanlar haindir,zamanlar muhbir
İki karanlık orman birbiriyle anlaşsa ne olur,
anlaşmasa

Güvenmek diye bir şey yoktur aslında
dillerin ve yüzlerin altında başıboş korkular 
dolaşır
bense korkumu ölümümün altına sakladım
hep
korkumun kokusunu aldılar
kaçtım kovaladılar
İki karanlık orman birbirine güvense ne olur,
güvenmese

Sevmek diye bir şey yoktur aslında
dillerin ve yüzlerin altında başıboş yalnızlıklar
dolaşır

uydurulmuş anılar,sahte öyküler,hiç
kullanmadığım
yerlerimi bıraktım onlar
yine de son kapıma dayandılar
kapının ardı karanlık deniz 
denizde masum,tetikteki sızım,son inancım
gördüler onu

Artık şimdi o karanlık denizde
'binlerce hiç kimseyim'

İki karanlık orman birbirini sevse ne olur,
sevmese
Fotoğraf
Cezmi ERSÖZ 

Alberto Rojas Jiménez Geliyor Uçarak - Pablo NERUDA

Fotoğraf
Alberto Rojas Jiménez Geliyor Uçarak

Korkutan kanatların arasından, arasından gecelerin,
manolyaların arasından, arasından telgrafların,
Güney’in rüzgârı arasından ve denizle ıslanmış Batı’dan,
geliyorsun uçarak.

Mezarların altından, altından külün,
donmuş salyangozların altından,
en son yeraltı sularının altından,
geliyorsun uçarak.

Daha da derinde, boğulmuş kızların arasında
ve kör bitkilerin arasında, çözülmüş balıkların 
daha da derininde, bulutların arasında yeniden,
geliyorsun uçarak.

Kanla kemiklerin ötesinde,
ötesinde ekmeğin, şarabın ötesinde,
ötesinde ateşin,
geliyorsun uçarak.

Sirkenin ve ölümün ötesinde,
arasında çürümenin ve menekşelerin,
göksel sesinle ve ıslak ayakkabılarınla,
geliyorsun uçarak.

Elçilerin ve eczanelerin üstünden,
ve tekerin, ve avukatların, ve gemilerin,
ve yeni çekilmiş kırmızı dişlerin,
geliyorsun uçarak.

İri kadınların geniş elleriyle
saçlarını çözüp tarağı düşürdüğü
çökmüş çatılı kentlerin üstünden,
geliyorsun uçarak.

Şarabın sessizlikte loş, bulanık ellerle
kızılca bir ağaçtan yavaş ellerle
olgunlaşacağı mahzenleri geçerek,
geliyorsun uçarak.

Yitik havacıların arasından,
kanallar ve gölgeler boyunca,
gömülmüş zambaklar yanında,
geliyorsun uçarak.

Acı renkli şişelerin arasından,
anason ve bela çemberleri arasından,
ellerin yukarda ve ağlayarak,
geliyorsun uçarak.

Diş hekimleri ve toplantılar üstünden,
sinemaların ve tünellerin ve kulakların üstünden,
yeni bir takım elbiseyle ve sönmüş gözlerle,
geliyorsun uçarak.

Ölümünün yağmuru yağarken
tayfaların yolunu yitirdiği
duvarsız mezarının üstünden,
geliyorsun uçarak.

Boşanırken yağmur parmaklarından,
boşanırken yağmur kemiklerinden,
düşerken iliğin ve gülüşün,
geliyorsun uçarak.

Eriyip gittiğin taşlar üstünden,
aceleyle kışa doğru, zamana doğru,
yüreğin düşerken damlalarda,
geliyorsun uçarak.

Çimentoyla ve kara katip yürekleriyle,
ve hiddetli atlının kemikleriyle
çevrilmiş olan, sen değilsin oradaki,
geliyorsun uçarak.

Ey deniz gelinciği, ey benim soyum,
ey arılarla giyinmiş gitarcı,
saçındaki bütün bu gölgeyle yanlış bu:
geliyorsun uçarak.

Seni kovalayan bütün bu gölgeyle yanlış bu,
onca ölü kırlangıçlarla yanlış bu,
onca sızlanmayla kararmış toprakla:
geliyorsun uçarak.

Valparaíso’nun kara rüzgârı
dağıtıyor kömürden ve köpükten kanatlarını
geçip gittiğin göğü süpürmek için,
geliyorsun uçarak.

Vapurlar var, ve ölü denizin soğuğu,
ve kaval sesleri, ve aylar, ve bir koku
sabah yağmurundan ve kirli balıklardan:
geliyorsun uçarak.

Rom var, sen ve ben, ve benim ağlayan ruhum,
ve hiç kimse, ve hiçbir şey, çatlamış basamaklarıyla
bir merdiven yalnızca, ve bir şemsiye:
geliyorsun uçarak.

Orada uzanıyor deniz. Geceleri gidiyorum ve dinliyorum
deniz altından uçarak gelişini, yapyalnız,
bende şenelmiş deniz altı karartılı:
geliyorsun uçarak.

Duyuyorum kanatlarını ve senin sakin uçuşunu,
ve ölü suların sana çarpışını
kör ve ıslak güvercinler gibi:
geliyorsun uçarak.

Geliyorsun uçarak, terk edilmiş, yalnız,
ölüler arasında tek, her zaman yalnız,
geliyorsun uçarak gölgesiz ve adsız,
şekersiz, ağızsız, gülsüz,
geliyorsun uçarak.

Fotoğraf
Pablo NERUDA
”Yeryüzünde İkinci Konaklama”
Çeviri: İsmail Aksoy

Çevirmen notu: Alberto Rojas Jiménez 1900-1934 yılları arasında yaşamış, Neruda’nın arkadaşı Şilili bir şairdi. Züppelik derecesinde şık giyimliydi. En büyük hobilerinden biri, İspanyol şair Miguel de Unamuno’dan öğrendiği şekilde kağıttan kuşlar yapmaktı. 1930 yılında yayınlanmış “Chilenos en París” (”Paris’teki Şilililer”) adlı bir şiir kitabı bulunmaktadır. Paris’te yaşadığı dönemde Chagall’ın tablolarına özenerek yaptığı bazı resim çalışmaları da bulunmaktadır.

Günler - Nazım Hikmet Ran


Fotoğraf
GÜNLER
geçip gitmiş günler gelin
rakı için sarhoş olun
ıslıkla bir şeyler çalın
geberiyorum kederden.

ilerdeki güzel günler
beni görmeyecek onlar
bari selam yollasınlar
geberiyorum kederden.

başladığım bugünkü gün
yarıda kalabilirsin,
geceye varmadan yahut
Nazım Hikmet Ran

26 Temmuz 2017 Çarşamba

SEVMEYİ UNUTANLAR İÇİN - Behçet AYSAN

Fotoğraf
SEVMEYİ UNUTANLAR İÇİN
                           
sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan her şey gibi
aşklarınız da.

yaşamı ölüm
diye anlatıyorlar size
yalanı gerçek diye.

ne leylakların
tomurundan
haberiniz var

ne önünüzden
kara bir tabut
gibi geçen geceden.

sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan aşklarınız
da. 
Fotoğraf
Behçet AYSAN