Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

6 Eylül 2020 Pazar

Sessiz Saat, Ahmet Günbaş


Sessiz Saat


Göç yollarında yanıldım hepsi bu

Gölgemle dolaştım biteviye

Kuşlarım topluca sonsuzu uçurdu

Bağışladım kanatlarımı dost diye diye


Dalgınlığımı çiğniyorum şu sıralar

Yenik askerlerle paylaşıyorum suyumu

Kelepir pazarlarda kırgın tezgahtar

Top top hüzünler satmaktan yoruldu


Uykusuzum uykusuzum uykusuzum

Çanlarınızda uğuldayan bir kibir

İçimin çatlaklarına sızıyor tadım tuzum

Ölüyü ağlatma seanslarınız başlayabilir


Sünepe bir ressamın elinde şimdi

Üç günlük ömrümün son rötuşları

Bulutlar hışımla göğsüme indi

Soluğum ürkütmüyor yokuşları


Yenice sürüldüm bahar katından

Kazandı savaşı yeldeğirmeni

Kirli galoşlarından sıyrıldığın an

Ölüm, ey sessiz saat, sobeledim seni


Ahmet Günbaş

VUSLAT ÇAYIRI Birhan Keskin

 

VUSLAT ÇAYIRI


Sen beni yandın, öyle! yanmak nedir bildin, öyle!

Yandın da n’oldu? Söyle.


Senin hiç sözcüğün ağrıdı mı,

alçaksın sen, ağrıdı da mı böyle?

Ben sözüme ruhumu verdim, yükseldi,

yükseği incittim, böyle!

Olanı biteni çektim, kanımı unuttum, böyle.


Sen dünya mülkündesin, öyle!

ben sabahı ettim içimde sızlayan bir şeyle.


Sen beni yandın, beni yandın sandın, böyle.


Sen yanmak gör, ben kendimi kül ettim

Sen bu alçaklıkta dur, ben otlara gittim.


Birhan Keskin

4 Mart 2020 Çarşamba

MASAL KOKUSU ~ Hasan Hüseyin Korkmazgil

MASAL KOKUSU 

Ben bu kapıları bir bir açarım açmasına ama kırarım
Şehzadelerle gitti ölü devin altın anahtarları
Masallara dönük yüzlerinizde o hiç eksilmeyen kaygu
O donuk maviliği masal cennetlerinin
Bırakın işte gözleriniz alın işte yumruklarınız
ama siz aptalsınız aptalsınız
Birgün masallaşırsam görün işte cüceliğimi
Aktıkca büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım
Ben bu kapıları bir bir kırarım kırmasına ama siz korkaksınız
Daha çocuk bile değilsiniz siz
Devler çizersiniz altın sarayların kapılarına
sonra durup ağlarsınız ağlarsınız
Bu kan sizin kanınız , evet ama ya siz kimsiniz
Neden böyle yorgunsunuz neden böyle aldatılmış
Alıcıkuşlar döner ürpertili etlerınize
Mumyaların gölgesinde piramitler dikersiniz
Atı otu iti eti bırakıp gerçek saraylarda
sürülerle kaçarsınız kaçarsınız
Aktıkça büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım

Hasan Hüseyin Korkmazgil

11 Haziran 2019 Salı

BULUŞMA ~ Ahmet ERHAN

BULUŞMA

Hiçlik'te bulaşalım sevgilim, oturup konuşalım 
Dört yanımız dizboyu insan 
Yağmurdan bile usanalım 
Yağmurla sevişirken 

Bende inanmaların çağı geçti 
Sende sanki ilkbahar 
Bizimkisi karşıtların birliği 
Böyle sevgili olunur herhal 

Nihilist bir otobiyografi 
Buldum iç cebime astım 
Ben de bir kelimeyim ölümün dağarcığında 
Türkiye benim yurdum 

Hiçlik'te buluşalım, öpüşürken göz kırpalım 
Başağrısı çekelim üç gün üç gece 
Yalnızlığın sularını bulandıralım 
Görünmesin bir şey geride 

Ben ki boynumda süpürgeler taşırım 
Ardımdan gelenler ırgalamaz 
Hiçlik'te buluşalım ve konuşmayalım 
Dünyaya çarpan yürek onmaz 

Hızla yaşadım genç ölmedim 
Bir koşuymuş yaşam geç anladım 
Otuzu geçiyorken saate baktım 
Ben yanlız bir adamım tırnaklarım uzamaz 

Beni kimseler sevmez...
Ahmet ERHAN

5 Mayıs 2019 Pazar

AY ~ Haydar ERGÜLEN

AY

Eksik bıraktığını ay tamamlıyor şimdi
Uzak sessizliğin ki anı kadar siyah
Sözleriyle hicran kuyusuna kapattı beni:
Ay nice batsa da meğer insanlar kadar
Karanlıkta bırakmazmış kimseyi! Sen bütün
Geceyi topladın üstüne ve bir bir söndü
Masumluğun küçük fenerleri, yıldızlar
Bir kez aydınlatır çünkü gövdeyi, bir kez
Gölge düşmesin anıya, birbirimizden önce
Onlar terkeder bizi: Yıldızlarla dolu
Olabilir mi seninle beraber bakmadığımız
Gökyüzü? Ah eski kamer, nerede o aşk
Gibi içime doğduğun geceler, yeni ay fena
Çıktı aramıza, çarpışarak karanlık sulara
Gömülen şu gövdelere bak, dil karanlık
Söylemese de sular da aydınlanır ve aysar
Ruhlarımız buluşurdu ya gövdenin sahilinde,
Gürültünün yolunda gittiğini fısıldar gibi
Şimdi ruhların eksikliğini de gövde tamamlar
Ayın altında daha karanlıktır bazı anılar...
Haydar ERGÜLEN

BİR GÜN ÖLÜRÜM ~ Metin ALTIOK

BİR GÜN ÖLÜRÜM
 
Uzak, solgun çocukluğum;
Akşam alacası, kasaba,
Çatılarda kargalar,
Hüzünlü gençliğim;
Sabahçı kahveleri,
Umutsuz aşklar.
Bir anı tüneği şimdi
Yaşadığım geçmiş yıllar.

Ben derim ki;
Ömrüm, ömrüm!
Mumlar neden eriyip sönerler de
Tersine doğru yanmazlar
Uzayarak yeniden
Ve insan doğmak ister mi
Bir daha ölmek için?

Ölümü arayarak geçti
Bunca yılım.
Kötü annem
Beni komşunun oğlu kadar seven,
Yok olan babamdı belki
Ölüm tutkumu pekiştiren.

Elbet bir gün ölürüm.
Ömrüm, ömrüm
Ve yanan mum,
Kara bir fitil bırakan ardında.
Ne kadar benziyor birbirine.

Zifiri karanlık gece.
Mum bitti, yanmadı tersine.
Beyaz mürekkeple yazdım
Bu şiiri karanlığın üstüne.

Ben derim ki;
Geçip gider zaman.
Geri alınmaz bazı şeyler.

Ömrüm, ömrüm
Ve yanan mum biter.

Soğur cehennem bile!
Metin ALTIOK

ANLIKLAR ~ Şükrü ERBAŞ

ANLIKLAR
i
kimseleri istemiyorum
düşüncelerimde yola çıktığım vakit
gerçeğin beni bunalttığı günlerde
dilimden düşürmediğim bir şarkı gibi
sen ol sesimin konak yerlerinde
yeter…
ii
yüzün de olmasaydı
dünyayı yumuşatan o yaz bulutu gülüşün
günlerim neye benzerdi, ya ömrüm?
karanlık bir mahzende soluk bir resim
rutubet, toz ve küf kokuları içinde
eskir eskir eskirdi.
iii
insan kendini duymadığı bir günü
nereye kadar taşıyabilir
alın çizgisinin sıkıntı çukurunda
sesinde senin adın
ufkunda yüzün yoksa..
iv
bir salkım söğüde benzetiyorum seni
uzak, çok uzak kıyıları süsleyen
kendimi unutulmuş bir ırmağa
yalnızlığın ufuklarını bütünleyen
düşmüyor bür gün olsun
sularıma gölgen..
v
ılık bir esinti gibi incecik
süzülen bulutundan parmaklarının
öksüz bir boşluk kaldı avucumda
içinde ömrümün yaralı yılları
ve yeni yeni güzelleşmeye başlayan
ankara çırpınan..
vi
senin bana gelişin günler içinde
bir su serinliğidir olsa olsa
ince kırılışlarla güneşin altın kanatlarından
ağustos topraklarına dökülen
içtikçe susuzluğumu arttırır gülüşün.
vii
yanlış bir kapıyım ben
önünde yanılmış bir çocuğun durduğu
açılsam acılara değer kanatlarım
açılmasam
simsiyah bir mutsuzluktur duruşum
viii
sabah yüzündür, akşam yüzünü dönüşün
gece, bıraktığın boşluktur ardına
ve şiir
o ince hilaldir lacivert yalnızlıklarda
sarınıp süzgün ışığına
katlanmanın türküsünü söylediğin..
ix
“değişme” diyen sesin kaldı geride
terkedilmiş evlerde hayal gibi yankılanan
“sen böyle güzelsin…”
değişemezdim. değişmedim.
ömür sürüyor yine yırtarak yürek zarını
aykırı soruların o bildik seyrinde
küçücük bir incelikle ışıklanıp
düşerek gölgeler içinde
aldanışın içedönük o gücenik ülkesine.
x
seni koruyacağım sana bile sezdirmeden
gökyüzü gibi uzaktan ve beklentisiz
gereceğim yüreğimi üzerine.
– sevmek biraz da bu değil midir? –
ıslatmasa da sesini bir daha
bir isyan türküsü gibi sürdüreceğim yağmurunu
düşlere ömürler veren o duygu bulutunun…
Şükrü ERBAŞ