Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

18 Aralık 2017 Pazartesi

BÜTÜN YOLCULUK BOYUNCA HASRET AYRILMADI BENDEN ~ Nazım Hikmet Ran

BÜTÜN YOLCULUK BOYUNCA HASRET AYRILMADI BENDEN

Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden 
gölgem gibi demiyorum 
çünkü hasret yanımdaydı zifiri karanlıkta da 
Ellerim ayaklarım gibi de değil 
uykudayken yitirirsin elini ayağını 
ben hasreti uykuda da yitirmiyordum 
Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden 
açlıktı, susuzluktu demiyorum 
sıcakta soğuğu, soğukta sıcağı aramak gibi de değil 
giderilmesi imkânsız bir şey 
ne sevinç ne keder 
şehirlerle bulutlarla türkülerle de ilgisiz 
içimdeydi dışımdaydı 
Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden 
zaten elimde ne kaldı bu yolculuktan 
hasretten gayrı
Nazım Hikmet Ran

17 Aralık 2017 Pazar

SENİ SEVİYORUM - 1 - Süreyya BERFE

SENİ SEVİYORUM 
- 1 -
Yazarken kağıtları karıştırdım
sayfaları değil.
Bir bak
cinsinden en iyi sen anlarsın.
Taşları, tahtaları, boyaları bilen
kağıtları da bilir.
Cinsinden en iyi sen anlarsın.
Seni seviyorum.

“Seni Seviyorum”u
hiç bu kadar özlememiştim.

“Seni Seviyorum”dan
bazan sıkılmıştım bile.

“Seni Seviyorum”un
harfleriyle, heceleriyle
iki sözcüğüyle can buldu
canlandı, ruh kazandı.

“Seni Seviyorum”un
gerçek olduğunu gördüm.

“Seni Seviyorum”, uykumun kaçması
bozulması dengemin.
– Saat kaç?
– Bilmem. Seni Seviyorum.

Seni seviyorum.
Gelecek yılı özleyen
son kuşlar kadar.
“Seni Seviyorum” dediğin
sesin kadar.

“Seni Seviyorum”un ilk mimarı sensin.
Ne kadar abarttım değil mi?
Sen öyle san.
Bir bak sesine, kendine, varlığına.
“Seni seviyorum” yerine
“çay içmeye gidiyorum” desen
aynı şey.
İstersen başka birşey söyle.
“Tahammül edemezsin” de.
Sana tahammül edemeyeceğimi düşünüyorsan
tahammülü düşünüyorsan
işte o zaman, tam o zaman
çok seviyorum seni
tahammülün sabrı kadar çok

Hiç ama hiç sevmediğim
bir şeyi sevdirdin.
Yüzeysel, biçimsel olanı derinleştirdin.
İçini doldurdun, anlam kazandırdın.
Yanılttın beni.
Bilmezdim, bilemezdim
ne olduğunu bilmeden gidecektim.
Niteliğini ve niceliğini
kafama kaktın.
Sen, adım gibi eminim
eksiksiz, kusursuz
“Seni seviyorum” dedin.
Gafil avlanmıyorum artık
“Seni seviyorum”dediğin zaman.

Umudum, bir çingil üzümüm
senin işin zor bu dünyada.
Yüzünü denize, dağlara
kayalara, taşlara, hayvanlara dön
Seni seviyorum.

Ne tohum gördüm, ne de fidan bildim.
“Ha” desen topraklığımdan vazgeçecektim.

Neredesin? Nereye saklandın?
Doğrudürüst saklan da görebileyim seni.
Sakla gölgeni de.

Nasıl işliyorsun, görmediğim
bilmediğim gergefini iliklerime, nasıl.
Dudaklarında benli bir tat
ben, sadece bakıyorum
kırlangıç kanatları soyuyor seni:
Kokusunu da soluğunu da duyuyorum çıplaklığının
burnumun yerinde olmak istiyorum.
Seni seviyorum.

Yarın denize, balığa çıkacağım
sen işlerini yaparken
bir not bulacaksın masanın üstünde.
Önceden söyleyeyim de şaşırma.
Bu bir ilan-ı aşktır.
“Böyle şeyler bir defa olur” deme
sayısı bilinmez
ama yeri ve zamanı gelince olur.
Ne yazıyor notta?
“Sen ömrümüzsün bizim”.
Benimki bir gün biter.
İmza, Süreyya.
Benimki hiç bitmez.
İmza, Deniz.
Gözün daldı, görüyorum.

Bir sarmaşığın ruhu geziniyor
yanımda, yöremde.
Sarıp özümü alacak
dal budak salacak.
Sen, hep ısrar edeceksin:
“Havalar soğumuştur. Üşüyorsundur.
Bir kazak giy üstüne, hastalanırsın.
Biliyorsun sana hastalanmak yasak.”
Çeksene şu sarmaşığı kendine
biraz daha dursa
sesini boğacak korkuyorum
Seni seviyorum

Otları sökülmüş taş aralarıyım.
Yarıklar içinde her yanım,
izmaritler, ayçiçeği kabukları
ters dönüp ölmüş böcekler
son yağmurlardan kalan boraz izleri
almış otların yerini.
Bakıp bakıp o taş aralarına
bakıp bakıp sana
“Çabuk eve gel
sana birşey okuyacağım diyorum.
Aklımı yıkıyorsun
Seni seviyorum.

Yağmura ve kara bayılıyor şairler.
Doluya yüz veren yok.
ya da ben rastlamadım.
Hadi gel doluya bir şiir yazalım
yağmurdan kaçışına
kışı kıskanışına
iriliğine, sevilmeyişine
bazan verdiği zararlara…
Yazdığımızı yayımlamayız
merak etme, söz.

Yokuşu çıkamayışının
çocukluğunun kokusu…
Kaydırak elinde
yolda kalışının kokusu…
Bazan hırçın bir genç kız gibi
oluşunun kokusu…
Kızım mısın, annem misin
etim-kemiğim-hücrelerim misin?
Eriyişimin kokusu.
Kaldırımlarda, sokaklarda, merdivenlerde…

Söyleyeceksin söylemesine de, olmuyor işte.
Ne de olsa korkağız
ya sürünürsek yerlerde
ya hayatımız aksarsa
parasızpulsuz, evsizbarksız,
çöpsüzçulsuz ortada kalırsak
ya kimse bakmazsa yüzümüze…
Süperaktifler, hiperaktifler ve benzerleri
gittikçe çoğalıyorlarmış.
mitoz ve amitoz çoğalmaymış.
Susup, derin bir nefes alıyoruz.
Çatlıyor üstünü örtmenin
bastırmanın kozalakları.
Seni seviyorum.

Yıldız poyraz, poyraz yıldız
sen gittin, dindi.
Toprakları tırmalıyor ellerim
gözlerim dağları küçültüyor
hiç farkında değilim
kafam yok ediyor mesafeleri.
Nedeni belli.

Batmadan.
dünya gözüyle bir bakalım, dedim Ay’a.
İnan ki halim yok.
Kolum kanadım kırık.
Bundan sonraki hayatımızdan
ne bekliyorsun?
Hepsini bir arada görürsen
ne yaparsın?

Çok oldu seni düşünmeye
yaşamaya başlıyalı.
Çok sevecen karışıyorsun.
Açığım sana.
Köpek gibi özlüyorum.
Acı çekiyorum, ama belli değil.
Nefesin, adın gibi kokuyor.
Seni Seviyorum.
Süreyya BERFE

KOVULDUĞUM BÜTÜN KAPILARA ~ Ahmet ERHAN


Kovulduğum bütün kapılara geri dönüyorum
Yurdum için, alnımda yaralarla
Ellerinde taşlarla bekliyor herkes beni
Benimse aklım yitip giden dostlarda
 Onca insan niye öldü-sormuyorum artık
Ölüm bile kılık değiştirmişken şimdi
Hâlâ yaşıyor olmanın şaşkınlığı var üstümde
Sanki her doğan gün bir bağış gibi
Geçtim herkesin geçtiği yollardan
Ne yerineceğim bir şey var, ne bir övüncüm
Öyle yalın çıksın istiyorum ki sözcükler ağzımdan
Acısı acı olarak adlandırılsın bu ömrün
 Kardeşler, size yine şiirler getirdim
Unuttuğumuz kimi duygulara ilişkin
Kırık dökük bir takım anımsamalar
Hiç değilse şunu düşünün, nasıl geldi bu adam,
bugünlere kadar?
Ahmet ERHAN

SEN BENİM HİÇBİR ŞEYİMSİN ~ Attila İLHAN

SEN BENİM HİÇBİR ŞEYİMSİN

Sen benim hiçbir şeyimsin
Yazdıklarımdan çok daha az
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Lüzumundan fazla beyaz
Sen benim hiçbir şeyimsin
Varlığın yokluğun anlaşılmaz

Galiba eski liman üzerindesin
Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
Dudaklarınla cama çizdiğin
En fazla sonbahar otellerinde
Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
Yalnızlığı öldüresiye çirkin
Sabaha karşı öldüresiye korkak
Kulağı çabucak telefon zillerinde

Sen benim hiçbir şeyimsin
Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
Henüz boş bir roman sahifesinde
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Ne çok çığlıkların silemediği
Zaten yok bir tren penceresinde

Sen benim hiçbir şeyimsin
Yabancı bir şarkı gibi yarım
Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Uykumun arasında çağırdığım
Çocukluk sesimle ağlayarak

Sen benim hiçbir şeyimsin
Attila İLHAN

Ahmet KAYA
"Hiçbir Şeyimsin"

16 Aralık 2017 Cumartesi

SÖZÜN DURUYOR ~ Yılmaz ODABAŞI

SÖZÜN DURUYOR

~~Gözlerinden ömrüme giden bir yol olmalı…

Yalnızlığın gözlerinden belli.
Baktığın her yerde hüzün duruyor.
Bir esrik zamandı vurdun kapıyı gittin.
Kalbimin kıyısında yüzün duruyor.

Bir gün herkesin şarkısı susar.
Yine yağmurlara gömülür sokaklar.

Bir gün herkesin sevgisi susar.
Sararıp dökülür koca hayatlar…

Yalnızlığın gözlerinden belli.
Dokunduğun her yerde izin duruyor.
Bir eski zamandı kırdın kalbimi gittin.
Unutma dönersen,
terk ettiğin yerde sözün duruyor.

Terk ettiğin yerde
sözün duruyor…
Yılmaz ODABAŞI
"Bana Yasak Sözler Söyle"

15 Aralık 2017 Cuma

MAVİ ~ Haydar ERGÜLEN


MAVİ
üstünde yağmurdan başka hiçbir şey yoktu
anlam olmak için yeterince çıplaktın
şiirin nasıl bir şey olması gerektiğini
hatırlatıyordu gözlerin, sana böyle inandım:
ben inanmak için şiir yazıyorum, gözlerin
cihangir'i hatırlatıyordu, hayal içinde fakir
üsküdar'dan o rüyaya baktım: maviydin
bir özletip bir geri çekiyordun denizlerini!
usul usul inandım güzelliğin hatırına yağan
yağmurun üstümüzde hakkı vardır, inandım
uzak bir mavi kızın gözlerindeki bulut
burada içimize yağacaktır, inandım, mavi
bir yağmurluğun da olsa şiirden ıslanırdın!
gövdene de böyle inandım, duruydu, şiirin
nasıl bir şey olması gerektiğini hatırlatıyordu:
öyle çıplaktın ki içinde şiirden başka
hiçbir şey yoktu, gövden neyi hatırlatıyorsa
ona inanıyorum, beni hatırılamasa da, biliyorum
bazı uzaklıkların hiç mektup beklemediğini...

bazı şiirler de bekleyemiyor yağmurun dinmesini!
Haydar ERGÜLEN

HERKES ÖLÜR ÖLÜMÜNÜ ~ Yılmaz ODABAŞI

HERKES ÖLÜR ÖLÜMÜNÜ

“Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak.”
~ C. Pavese ~

I
Kanatlanır, kanatılır bütün boşluklar.
Aynalar her gün bir başka yalan söyler
ve kalınır geride çizilmiş hayatlardan,
geride yağmurlardan ve çığlıklardan.

H e r k e s  ç i z e r  b o ş l u ğ u n u…

II
Her aşk başlarken pembe,
ayrılıkta rengi siyah yalnızlığın…

Herkes arar pembesini.
Oysa kendinden ötesi yoktur;
kimse sevmez yalnızlıkta gölgesini…

III
Herkes sever doğumunu;
kim sever ölümünü?

Herkes sever doğrusunu;
kim sever yanlışını?

Herkes susar ayıbını.
H e r k e s  s u s a r  a y ı b ı n ı…

IV
Herkes bilir gitmesini.
Bir zaman öğrenirsin
gideni sırtından öpmesini

H e r k e s  y a ş a r  h a s r e t i n i…

V
Herkes geçer gençliğini
Herkes…Buğusunda anıların
yitirir kekliğini…

VI
Herkes yaşamakla suçlu,
aşkıyla hükümlüdür;
herkes doğarken ölümlüdür…

Herkes ölür ölümünü;
göğe salıp düşlerini,
salıp tenini, nefesini
bırakır ceketini.

H e r k e s  b ı r a k a c a k t ı r  c e k e t i n i…
Yılmaz ODABAŞI