Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

5 Ocak 2019 Cumartesi

KIRLAŞTI SAÇLARIM ~ Ahmet OKTAY

KIRLAŞTI SAÇLARIM

Seviştik. Sonra sokuldum kokuna
su orguydun, efsaneni dinledim
“ayrılık günü bir gül getir bana”
diyen karlamış sesinle ürperdim.
Kırlaştılar; saçlarımı okşadın
şefkatle; ışıdı o solgun suret
bir ormanın ruhuydu parmakların
dağıldı sesimdeki şikayet.
Ayrılık bilemem ne zaman gelir
sen bir okul defteri getir bana
çünkü sadece yazmak tesellidir
çektiğimiz acıya bu dünyada.
Kırlaştı saçlarım, yakınmıyorum
ölüme yargılı insan doğumda
yeraltı mı daha korkunç bilmiyorum
Dünya mı? yaşadım yaşadığımca..
Sen de erken dolarsa vade eğer
ne olur “beyaz bir gül at” ardımdan
bomboş sokağa; dağılsın her keder.
Ahmet OKTAY

SENİHA'NIN GÜNLÜĞÜNDEN (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7) Edip CANSEVER

SENİHA'NIN GÜNLÜĞÜNDEN
- 1 -
Gözlerimden uçtum -bırakıp eski gövdemi-
Aynanın önünde durdum
-Kenarları saydam yapraklı aynanın-
Omuzları açık giysimi giydim -siyah-
Topaz kolyemi taktım
Göğsümün ortasına bir gül yerleştirdim
Acı, apacı bir gül
Dışarı çıktım
Muhassen’e uğradım -çağırdı demin-
Firuze ve turuncu deniz kabuğu alaşımı Muhassen’e
Yedi lamba, yedi güvercin saçlarında
Ve eşyalarında bir başkalık: ‘çabuk-güzel’
Her şey ‘acele-sıcak’, ‘acele-yerli yerinde’
Her şey, ama her şey
Bir düğün öncesi gibi
Uzun bir deniz yolculuğu sonrası
Bir yerden bir yere taşınma
Yitirilmiş duygulara bir göz atma yaklaşımı belki
Rüyamda da görmüştüm dün gece
Yedi gelin, yedi güveyi
Serpantinler, konfetiler içinde
Ağzımda bir sakız çiğneme kımıltısı
Şuramda duymadığım bir duyma
Bir elimi kalçama koyuyorum
Kimim ben?
Seniha!
Çağırmadım ki ‘kendimi
Sordum, o kadar
Ben kendimi kendime sunuyorum, o kadar
Bu işe çok uygunum, o kadar
Toprağına karışmış bir çiftçi gibi
Bir gün: yüzü olmayan bir erkek
Bir gün: yanmış süt kokulu bir oğlan
Gözkapaklarımı indiriyorum
Lacivert bir jaluziyi indirir gibi
Kendimi kendime sunuyorum -ben Seniha-
Bunu hep böyle yapıyorum.
Bugün de böyle yaptım
Önce bir sigara yaktım, usul usul giyindim
Bluzumdaki bir iki kırışığı çektim düzelttim
Perdeleri açtım
Pencereyi de açtım -açık bıraktım-
Merdivenleri indim -çok yavaş indim-
Kimseye rastlamadım
Dışarı çıktım: işte ilkbahar!
Yürüdüm yürüdüm
Ben ki herkesin bilmediği
Birtakım şeyler yapan biriydim
Böylece çok göründüm
Nedense öyle sandım
Yüzler silindi, olmayan yüzler
Sis, duman, pus gibi yüzler
İnce bir çubukla sigarasını içen Muhassen
Yitti, yitiverdi hepsi
Fırlattım göğsümdeki gülü havaya
Pembe pembe bakındı boşluk
Selamladı beni
Hayır, mutsuzum.
Evet mutluyum
Bir mutluluk yokmu her çelişkide
-Var! Varsa niçin? –
Yedi lamba bir arada
Bir arada yedi güvercin
Muhassen
Bir anlamda ‘çabuk-güzel’
Bir bakıma ‘çabuk-çirkin’
Anlıyorum
Ben sadece armesıyım o katedralin
Dünya ise çalmaya hazır
Koskocaman bir org gibidir
Ama çalmadan
Katedralin avlusuna düşüp
Düşüp de parçalanan
Bir org gibi..
-Sevişmek!
Kimse kimsenin olmasın-
Ah bu nisan yağmurları
Hüznünü kaybetmiş çocuklar gibi şaşkın
Yağıp bitiyor
Bitsin
Çok tenha bir kahvedeyim
-Ah, aşkların çocuk bahçesi
Neden ömrün çok kısa-
Neden buruk bir özlemdir anılar
Ve özlem olarak kalacaktır da
Hayır!
Seniha!
Evet, çağırıyorum seni
Şimdiye ve sonraya
Bir başka yanıt:
Yok o da.
Sadece bir özlemim ben.

- 2 -
Bir ruh mu bu kadın —Cemile—
Nereye değdirsem ellerimi
Masaya, perdeye, konsola
Onunkine değmiş oluyor biraz
İnatla çekiyorum. Ellerimi çoğu kez
Gizlemem bundan.
Tren istasyonlarına gidiyor —nedense—
Bir başına oturuyor parklarda
—Cemalle bazan—
En çok da akşamüstleri
Bilmem ki bu gizemli saatlerde ne buluyor
Dolaştığı yerleri mi süslüyor
Doğayla, kentle süsleniyor mu yoksa
Birini mi bekliyor —kimbilir—
Kendiyle değil, sadece duruşuyla
—Vakitsiz çiçek açmış bir nar ağacı
Bulanık günün içinde—
Ve ağır ağır, bir ibre gibi
Tam kendine dönüyor ki
Eve koşuyor acele
Odasına kapanıyor
Yazıyor yazıyor yazıyor
Kitliyor çekmecesine yazdıklarını
Telaşla çıkıyor odasından
Cemile, diyorum, derdemez
Yüzüme bakmadan rakısını dolduruyor
Ester’se bir ucunda salonun
Bakıyor bakıyor bakıyor bize
Cemile’ye
O kadar bakıyor,ki
Sanki yazdıklarını okuyor
Saat on yedilerde böyle oluyor.
Masa ortüsündeki kırmızı lekeyi
Yıllardır silemedim
—Şarap lekesi? belki
Değişti rengi artık—
Anımsıyorum
Kimin vurduğunu o tavşanı
Bembeyaz bir kayanın dibinde
Ve bembeyaz bulutlar vardı gökte
(Ölen her canlının son sesi
Bir yaşam dolusu sesten
Daha çok akılda kalıyor)
İşte bu onun sesi
Elinde bir tüfek, utkuyla bağırıyor
İzmir’de, Karşıyaka’da
Saat on yedilerde
Olursa bir de böyle oluyor.
Fransız okulunda bir öğle sonrası
Bütün yüzlerde bir öğle sonrası
Şiirler okuyorum Rimbaud’dan
«Bir akşam kucağıma oturttum güzelliği
Acı buldum onu, sövüp saydım.»
Anımsayamıyorum gerisini
—Kaç yıl mı geçti?—
Elimi tutmuştu o oğlan
Gözleri griyle karışık mavi
Yüzünde güneşle parlayan çiller
—Kaç yıl mı geçti?—
Gelip çatlıydı o düğün günü
Pera-Palas’ta bir akşam
Akşamın en ince köşeleri
Kimler yoktu ki —o zamanlar çok kalabalıktık—
Bir fotoğrafta tam on yedi kişi
Fotoğraflar..
(Yaslamış bir ağaca omuzunu
Ben
Birlikte bir gülü tutuyoruz
Onunla ben
Bir vapur güvertesinde, denize bakıyor
Ben
Bir otel kapısındayım, izmir’de
Ben.)
Zamanlar geçtikçe neden
Mutluluk mahzunluk oluyor fotoğraflarda
Acaba
Keder mi, acı mı, hüzün mü dünyanın rengi
Mahzunluk mu yoksa yaşam
Ve doğruyu söyleyen yalnız
O mu, Rilke mi
Ölümünü içinde taşıyan.
Aşk mı yok ettiydi kocamı
—Ah, aşkların çocuk bahçesi
Neden ömrün çok kısa—
Oysa
Başlamak ne kadar güçtür, ne kadar incelikli
Sürdürmek, sadece sürdürmek
Öylesine kolay:
Hiçbir şey olmamış gibi
Kalp atışları, saat zembereği
Yıllar yıllar yıllar
Çözülmemiş bir bıkıntıyla birlikte
Kalıcı bir gülümseme yapıp da sevgisizliği..
Ek: bugün pazartesi, belki de pazartesi.

- 3 -
‘Evler’den birindeyim, dışarda kar yağıyor
Üstüme kar yağıyor. Kalbimin
Atışlarında eriyor kar
Üşümüyorum, üşümek elimde değil
Hiçbir şey elimde değil
Sevmek istiyorum, sevemiyorum
Çarpıyor birbirine kalbimin kapıları
Gülmek istiyorum, gülemiyorum
Öne geçiyor acılarımın çizgileri
Vermek istiyorum, veremiyorum
Geri çekiyor beni tenimin güçlü dokusu
Konuşmak istiyorum, konuşamıyorum
Kapanıyor büsbütün dudaklarım
—Demiştim, pembe bir çizgi olsun
Düğün çağrımızda o gün—
‘Evler’den birindeyim, dışarda kar yağıyor
Aynada kar yağıyor parıltılarla
Abajuru yakıyorum: sarı kar
—Üç parmakla bira bardağını
Hafifçe tutan elim—
Dudağımı boyuyorum: pembe kar
Cemal’i düşünüyorum: acı kar
Ester’i düşünüyorum: kar duruyor
Cemile?
Kar yağmadı sanki. Kar
Duygulara göre bir yağıp bir duruyor
—Demiştim o gün, o gece
Ve sonraları
Kan karda kaldı—
Kurtuluş’ta kar yağıyor—ne zaman yağsa—
Şöyle bir koltuğa çökerdim eskiden
Bacak bacak üstüne atardım
Hemen bir sigara yakmak gelirdi içimden
(Oysa şimdi yataktan yere değen bacaklarımın
buruşuk bir etekliğe sarınıp da tozlu bir
halıya basması biçimindedir her günkü
oturmam kalkmam
Ve içime doğru yürüyen bir ağrı duyarım ne zaman
kırmızı bir elmayı .soysam
Ve şimdi
Her yengi, her yenilgi
Her tutarsızlık, her ikilem
Güzelliğimi doldurur benim
İstesem de eskiyemem
Ve artık
Çok sesli bir müziğimdir ki ben
Tek zevki duyarken gövdemde
Kendimi kendime sunarken.)
‘Evler’den birindeyim, bir org sesi bu
Yağdıkça yağan kardan
Çoktan eskimiş olmalı, diyorum katedralim
Ya da çökmüş olmalı çoktan
(Aşağıdan çağırıyorlar, usul usul iniyorum
merdivenleri, basarak çiçekli karların üstüne,
rengarenk. Karşımda cüce bir kadınla kambur
bir kadın ayaklarının altından gülüyorlar bana.
Gülüyorum ben de yağan kara ve çöken katedrale
ve onlara. Söyleşiyoruz ayaklarımızın altından
Ve
Geldikleri gibi gidiyorlar, hiçbir iz bırakmadan,
hiçbir iz bırakmadan, hiçbir iz bırakmadan.)
Giyinip dışarı çıkıyorum hemen
Ben bu ‘evler’e sığamam.

- 4 -
‘Ve ölüm bahçesini buldu’
Oteller imzamdır benim
—Ah güzel yaşam! sevgilim ölüm!—
Şimdi bir otelin apacı sevinciyim.
Ey bardak taşıyanlar, kış ustaları
Sonbaharda ne yaparsınız
Ben ne yaparım
Kendime başka biriymiş gibi bakmaktan
Arta kalan bir çift gözü de
Kimbilir nerde bıraktım.
Ah güzel yaşam! sevgilim ölüm!
Göğsümden bir düğme daha çözdüm
Saçlarımı taradım
Yüzümdeki beni koyulaştırdım
Pudra süründüm biraz —hayır, iğrenmiyorum artık-
Kırıştı göz kenarlarım çoktan
Çantamı açtım kapadım —neler yoktu ki—
Bir ayna
Bir katedral fotoğrafı —renkli—
Sonbahardan da büyük
Boş bir tabut deseni
Anahtarsız bir anahtarlık
Adresler —hepsini yırttım attım—
Bir şiir kitabı Nerval’den
—Ölünce tanrının
Bir ikinci yaşamım
Yaşamayı uman Nerval’den—
Telefonu açtım —bilmem ki neden—
Rastgele çevirdim: iğrenç bir kadın sesi
Tanrım!
Hemen kapadım.
Ah güzel yaşam! sevgilim ölüm!
Ben yalnız ikinize hayranım
Bilin ki gitmiyorum ‘başka evler’e artık
O günden bugüne hiç çağrıl

- 5 -
İşte
Gördün
Demek ki böyle
Pencere pervazını —kirli çok—
Boyası dökülmüş yer yer
Lekeler lekeler lekeler
İşte, gördün, demek ki böyle
Koruklar sarkmış her yandan
Donuk, tozla kaplı koruklar
Ve lacivert bir görülmeyle
Ve
Limanın insan kokulu gürültüsüyle
İşte
Gördün
Demek ki böyle.
Gördün, görüverdin hemen
Demir arabayı rayların üstünde
Ve tahta bacaklı adamı —güneşe bakan—
Bakışlarında bir zamandışılık —öyle—
Gördün
Demir arabayı
Rayların üstünde
Ve tahta bacaklı adamı
Gürdün, görüverdin hemen.
Duydun
Duydun ki o boşluk sendin. Katedral
Ayrıca bir boşluktu senin içinde
Senin senin senin
Hayır!
Dudaklarını büzme
Ayaklarını —evet— daya oraya
Oraya oraya
Tezgaha: koy dirseğini —koydun mu—
İyi tut bardağını —iyi tut—
Bir iki kez döndür avucunda
Seniha!
Gördün mü bak
Buğulu bir hiçliktir, değil mi
Aynada titreşen bardak
Ve her şey
Değil mi, budur
Bir ölünün bir ölüye sorduğunu sormak.
Üç çiçek koymuşlar üç ayrı vazoya
Şuraya şuraya şuraya
Kalbindeki buruk pembelik
Bundan
İşittin işitmedin —ne çıkar—
Konuşur gibi onlar satıcısıyla.
İki kişi durmuş köşede —tam köşede
Düzenli bir biçimde konuşuyorlar
Sen dişlerini vuruyorsun birbirine
Titreyerek yalnızlıktan
—Sanki İstinye’yi dönünce
Porselenler yapıştıran bir ermeni var-
Kuşlar kuşların yanına, yapraklar
Yaprakların yanına
Hiçbir şey yalnız kalmıyor
İnsandan başka dünyada
Seniha!
Duymuyorsun sen kendini
Başıboş bir müzik gibisin kırlarda,
Gün kendini yiyor —gün bile—
Üç çiçekle akşam oldu, ne yapsan
Kapıdaki çıngırak., yaşam ne çabuk geçiyor
Çıngırak
Gün erkek oldu Seniha
Denizden çıktıktan sonra
Giyinmek kadar güzel
Gün erkek oldu
Gün senin oldu Seniha
Upuzun gözlerin ki —lacivert—
Örtüldü akşamın asmalarıyla
Unutma, yaşamından iyisin
Yaşamın senden iyi
Kutsalsın, görkemlisin, kendine verilmişsin.

- 6 -
— Kapının arkasında ne var
— Hiç!, hiçliğin adı
— Kapının arkasında ne var
— Kapının arkasında mı? tanrı
— Kapının arkasında ne var, kapının
— Bilmem ki ne var arkasında kapının
— Kapının arkasında ne var
— Bir bahçe, bir su kovası, içi boş
— Kapının arkasında..
— İncil
— Kapının arkasında ne var
— Bir tepe, boşaltılmış onun da içi
— Kapının arkasında ne var
— Bir duvar, tuğlasız, unutmuş dülger malasını
— Kapının arkasında ne var
— Havası kaçmış bir deniz yatağı
— Kapının arkasında ne var
— Bir çift kadın ayakkabısı —siyah—
— Kapının arkasında..
— Sökülmüş bir laterna, kutusu kalmış
— Kapının arkasında ne var
— Kurumuş böcek kabuklan, suyu çekilmiş bir deniz
— Kapının arkasında..
— Bir kuru kafa
— Kapının arkasında ne var
— Kapının arkasında mı? hiç!.
Belli belirsiz bir şarkı.
Odamdan çıktım
Koridoru geçtim —kimseler yoktu—
Merdivenleri indim —kimseye rastlamadım—
(Muhassen’den son kez çıkarken
Kimseye rastlamadım)
Bara baktım —kimseler yoktu—
Bir kadeh aldım, konyak doldurdum
Kadehi iki parmağım arasında tuttum tuttum
Kısarak gözlerimi kendime baktım
Otel, Ben, Konyak —neden olmasın—
Tanrı – İsa – Ruhülkudüs, dedim
Ben böyle dedim, acaba
Kimlerin avuntusuydum.
Dünyaya bir kere daha baktım cam kapının ardından
Dünyanın kokusunu duydum
Kendi kokumu?
Elbette duydum
Geçmeyen bir kokuydu —yaşlılık kokusu mu—
Çıkardım çantamdan Chanel’imi
Biraz süründüm.
Dedim ki, bugün de bitti gündüzüm
Otel, Ben, Konyak
Tanrı-İsa-Ruhülkudüs
Vahşetin son öyküsüyüm
Belki ilk öyküsüyüm
Işığımı söndürdüm: beyaz karanlık.

- 7 -
Özür dilerim dünya
Ben bu otelden çıkamam
İmza: Seniha
Edip CANSEVER

24 Aralık 2018 Pazartesi

İNCİ ~ Bejan MATUR

İNCİ
Bir inci saflığıyla
Bekledim çukurumda
Beyaz bir taş olmalıydı uykum.
Beklesem olurdu zamanla.
Göğsümde gezinen ağır el
Kal dedi.
Beklemek kaderidir incinin
Olmak kaderi
Kal çukurunda.
Karanlık içimi kemirmeden
Çıkmalıydın
Hoyrat olmayan bir tenin dokunuşuyla.
Göğsümdeki ağır elin
Gölgesiyle uyandım.
Porselen ceylanın bakışı,
Memelilerin o çok titrek yol boyunca
Mavi ayakları.
Değişti yok aslında bir şeyin.
Kalbim, uzun siyah giysili adamların
Bakışlarıyla dondu o taş köprünün ortasında.
İnsan babasını hatırladığında ağlarsa
Olur tarih.
Kökleri kurur
Belki ondan.
Dağlara gidelim biz en iyisi
Bağıralım.
Belki eski bir sesle hatırlarız geçmişi
O koca şehrin yerinde şimdi
Sadece bir kar kuyusu var.
Ve kurtlanır kar diyorlar
Kurtlanır kar.
Olmuyor böyle
Daha doğurmadığım bir çocuk var
Ve şunun şurasında kaç yılım yaşayacak
Ölümler görecek
Aşı k olacak.
Bejan MATUR

20 Aralık 2018 Perşembe

KADININ AKŞAM DUASI ~ Sennur SEZER

KADININ AKŞAM DUASI
Durmadan dağılır oda
Küflü bir ıslaklık dolaplarda
- Aşkı düşün aşkı, dayan -
Işıldayan sabun köpüğü
- Öyle yakınımda ki seçilmiyor
Yaşamanın çizgileri
Saçlarıma değmeden geçiyor
Camlarda kalıyor izi
- Bir çayevinde olmalı şimdi
Şiirler okumalı akşam serinliğinde
Uzaktan uzağa toprak kokusu -
Bulaşık kalsın
Soğudu su, yağlar dondu
Çorba pişmeli
- Yüreğine akşamla çökeni
Sokaklar uzaklaştıramaz
Uyanırsın yanında yabancı biri
Aşkı kimseler kurtaramaz
Öyle yakınımda ki seçilmiyor
Yaşamanın çizgileri
Sennur SEZER

19 Aralık 2018 Çarşamba

HOŞGÖR KÖFTECİSİ – Orhan Veli Kanık

HOŞGÖR KÖFTECİSİ
Orhan Veli Kanık

Si​ze bu ya​zım​ da üç ma​sal​ı bir ba​lık​çı mey​ha​ne​sin​de gör​dü​ğüm bir
dün​ya​dan bah​se​de​ce​ğim.
İşi​niz dü​şer, bil​me​di​ği​niz bir semt​te ka​lır​sı​nız. Ye​mek za​ma​nı
geç​miş, kar​nı​nız acık​mış​tır. “Bir aş​çı dük​kâ​nı bul​sam da iki lok​ma bir
şey ye​sem,” der​si​niz. Do​la​şır​sı​nız, sa​ğa ba​kars​ı​nız, so​la ba​kar​sı​nız,
yi​ye​cek bir şey gö​re​mez​si​niz. Dük​kân​lar​ın ca​me​kân​la​rı, mus​luk​lar,
tes​te​re​ler, ip yu​mak​la​rı, kur​şun bo​ru​lar, tah​li​si​ye si​mit​le​ri cin​sin​den
mal​lar​la do​lu​dur. Dün​ya​nın ma​na​sız bir dün​ya ol​duğ​u​na
hük​me​dec​e​ği​niz ge​lir. Üzül​me​yin. Bu ma​na​sız dün​ya​nın hiç
ola​dı​ğı​nız bir ye​rin​de kap​ı​sın​dan dört bir ya​na ne​fis ke​bap
ko​ku​la​rı ya​yı​lan bir ke​bap​çı dük​kâ​nı ile kar​şı​laş​ma​nız im​kân​sız
de​ğil​dir. İş​te ben de o üç ma​sa​lı ba​lık​çı mey​ha​ne​si​ni öy​le bir yerd​e
bul​dum. Da​ra​cık ka​pı​sın​dan içe​ri​ye gi​rer​ken ak​si bir lafmı
söy​le​mi​şim ne​dir, ters bir müd​a​ha​ley​le kar​şı​lan​dım. Bir ses: “Ne kaf​a
tu​tu​yor​sun, otur​sa​na,” de​di. Üs​te​lik bu se​sin sa​hi​bi bir ka​dın​dı. Ne​ye
uğ​ra​dı​ğı​mı an​la​ya​ma​dım. Otur​dum. Ay​na mı, cam mı, ne ol​du​ğu​nu
kes​ti​re​me​di​ğim bir müs​ta​til​de tab​la​sı ba​şın​da ba​lık sa​tan bir ba​lık​çı
gö​rü​yor​dum. Dur​ma​dan ba​ğı​rı​yor​du:
– Li​ra​ya, bur​ a​ya; li​ra​ya, bu​ra​ya!
Ağız ha​re​ket​le​ri​nin son​ra​dan ses​len​di​ril​miş film​lerd​e​ki​le​re ben​zer
bir ha​li var​dı. San​ki bu ses o ağız​dan çık​mı​yor​du. İl​kin ya​dırg​a​dı​ğım
bu hal​e son​ra son​ra o ka​dar alış​tım ki, ha​ni beş on da​ki​ka su​sa​cak ol​sa
ade​ta ra​hats​ız olu​yor​dum. Mun​ta​zam tik​tak​la​rı​na alış​tı​ğı​nız du​var
sa​ati​niz bir​den​bi​re du​ra​cak ol​sa na​sıl olur​su​nuz? Ona ben​zer bir şey.
Ya​nım​da​ki ma​sad​a üç ka​dın otu​ru​yor​du. Üçü de dük​kân​la ak​ra​ba
gi​biy​di​ler. Be​ni tam bir kül​han​be​yi eda​sıyl​a kar​şı​la​yan ka​dın sor​du:
– Ne içer​si​niz ba​yım? Bi​ra mı, şa​rap mı?
– Bir şey iç​mek mi la​zım? Şa​rap ol​sun öy​ley​se...
Dük​kâ​nın ha​va​sı​na eni ​ko​nu ısın​dı​ğı​mı his​set​ti​ğim bir an​da bu
se​vim​li ka​dı​nın is​mi​ni öğ​ren​mek is​te​dim:
– İs​mim ba​na bi​le la​zım de​ğil, sen ne ya​pa​cak​sın? de​di.
Son​ra ya​nın​da​ki ma​sa​da otu​ran kad​ın​la​ra dö​nüp an​lat​ma​ya baş​la​dı:
– Kar​deş, gel​di ka​pı​ya da​yan​dı. Çat​ça​tı da var, pat​pa​tı da. Ver​sek
de alıp ka​çı​ra​cak, ver​me​sek de. Ha​ni, “Ver de kur​tul!” de​miş. Bi​zim​ki
de o he​sap! Ver​dik, kur​tul​duk.
Ne​den bah​set​ti​ği​ni an​lay​a​mı​yor​dum. Ama hoş bir hi​kâ​ye​ye
ben​zi​yor​du.
Ora​da üç dört sa​at kal​dım. Ben dük​kân​dan ol​dum ama, dük​kân
ben​den ol​ma​dı. O gü​zel ha​va​nın tam ma​na​sıy​la içi​ne gi​re​bil​mek için
ay​nı ye​re tek​rar tek​rar git​mek icap et​ti. Ai​le​den ol​may​a baş​la​dı​ğı​mı
an​cak Mu​al​lâ Ab​lay​la “Fos​for​lu” şar​kı​sı​nı söy​le​dik​ten, dük​kân sa​hi​bi
Etem Ağa​bey​le dert​leş​tik​ten son​ra an​la​dım. Hat​ta o bi​le yet​me​di.
Dı​şa​rı​da dur​ma​dan “Li​ra​ya, bu​ra​ya!” di​ye ba​ğı​ran ba​lık​çı​nın se​si,
tah​ta ma​sa​lar, dar pey​ke​ler, çar​pık is​kem​le​ler​le de ak​ra​ba ol​dum.
Ta​ka​cı, mo​tor​cu, mav​na​cı ar​ka​daş​la​rı​mın dert​le​ri​ni öğ​ren​dim. Ri​ze​li
Mu​sa Kap​ta​nın, Ömer’in, Pa​po’nun hi​kâ​ye​le​ri​ni din​le​dim. O
şar​kı​lar​da, o ses​ler​de, o hi​kâ​ye​ler​de bü​yük bir dün​ya var​dı. O da​ra​cık
dük​kâ​na gi​der​ken ken​di​mi se​ya​ha​te, hem de bü​yük bir se​ya​ha​te çı​kan
bir adam sa​nı​yor​dum. Ge​mi​ci, mo​tor​cu, ta​ka​cı dost​la​rım​la
Gi​re​sun’dan fın​dık yük​lü​yor, Kef​ken açık​la​rın​da de​ni​ze tu​tu​lu​yor,
Kös​ten​ce’de Ni​ko Bar’dan çı​kıp Türk arab​a​cı​nın ara​ba​sı​na bi​ni​yor,
No​vo​ro​sisk li​ma​nın​da ba​la​lay​ka din​li​yor, Ka​zab​lan​ka’ya gi​de​cek bir
pet​rol ge​mi​si​ne tü​tün sa​tı​yor​dum. Bu üç ma​sa​lı ba​lık​çı mey​ha​ne​sin​de
gör​dü​ğüm dün​ya ger​çek​ten ne gü​zel​di! Ça​lı​şan in​san​lar, na​mus​lu
in​san​lar, kar​deş in​san​lar.
Gü​zel bir dün​ya​da ya​şa​mak is​ti​yor​sa​nız siz de öy​le bir mey​ha​ne
bu​lu​nuz.

ERTELEME ~ Fernando PESSOA

ERTELEME
Öbür gün, evet, yalnızca öbür gün...
Yarın öbür günü düşünmeye başlayacağım,
Belki her şey olup bitecek; ama bugün değil...
Hayır, bugün değil; bugün yapamam.
Öznel nesnelliğimin şaşırtıcı inadı,
Gerçek yaşamımın uykusu, araya girmesi,
Sezinlemesi, bitimsiz bezginlik-
Bütün dünyam bir tramvaya yetişme çabası-
Öyle bir ruh o...
Yalnızca öbür gün...
Bugün hazırlanmak istiyorum...
Hazırlanmak istiyorum kendi yarınım için, öbür günü düşünmek için...
Sonucu belirleyecek olan bu.
Halihazırda planlarım var, ama hayır, bugün planlama yok...
Yarın planl yapma günüdür.
Yarın dünyayı fethetmeye masama oturacağım;
Ama ancak öbür gün fethedeceğim dünyayı...
Ağladığımı hissediyorum,
Apansız ağladığımı hissediyorum, derinden içime doğru...
Bugün ne olup bittiğini bilmeyin, bu bir giz, söyleyemem.
Yalnızca öbür gün...
Çocukken her hafta Pazar günü sirki beni eğlendirirdi.
Bugün bütün eğlencem çocukluğumdaki tüm hafta süren Pazar günü sirki...
Öbür gün, bambaşka biri olacağım,
Yaşamım zaferle taçlanacak,
Zekamın bütün gerçek nitelikleri, iyi öğrenimim, uğraşım-
Hepsi toplanacak bir araya herkese duyurmalı ...
Ama herkese sunulan boşa gidecek yarın...
Bugün uyumak istiyorum, gerçek nüshayı yarın yapacağım...
Bugün için, hangi gösteri yineleyecek çocukluğumu bana?
Yarın bir bilet satın alabilirsem,
Gerçek gösteri öbür gün çünkü...
Daha önce değil...
Öbür gün göstereceğim halkın karşısında yarınki kendimi
Öbür gün bugün ben olmadığım görülecek sonunda.
Yalnızca öbür gün...
Sokak köpeği gibi uykuluyum.
Gerçekten uykum var.
Yarın size her şeyi söyleyeceğim, ya da öbür gün...
Evet, belki de yalnızca öbür gün..
Adım adım...
Evet, adım adım..
Fernando PESSOA

17 Aralık 2018 Pazartesi

BİR BABA İÇİN -II- ~ Ahmet ERHAN

BİR BABA İÇİN
II
Ağır aksak adımlarla yürüyen gece
Bana bir şeyleri anımsatıyor
Boynu uykudan arasıra düşerek
Pencerenin kanatlarına yaslanmış bir anne
Kuytu, karanlık bir yolda
Kocasının ayak seslerini arıyor
Bir çocuk, sedirin üstünde
yüzünü ders kitabına gömmüş
Saate bakıp, geceyi dinleyip
Kitabından bir yaprak çeviriyor.
Sessizliğin sığınaklarına gömülmüş evlerde
Yanan tek tük ışıklar var
Bekçi düdükleri
Birbirlerine selam yolluyor
O daracık sokakların ardından:
Bir vukuat yok
Asayiş berkemal!
Sokakta biri bağırsa
Sanki tavan çökecek
Kadınla çocuğun üstüne...
Bu sokak ne zaman çınlar
Belli belirsiz ayak sesleriyle?
Bu kapı ne zaman çalınır?
Anne, görevini yapmış biri gibi
Usul usul kalkar yerinden
Çocuk ne zaman sıçrar?
Açılır kapı, girersin içeri
Yüzünde sarhoşlara özgü
Tuhaf bir gülümseme
Kaldırıverirsin omzuna beni
Sorarım:Baba niye geç kaldın böyle?
Eski bir türküyle
Kesersin sözümü...
Ahmet ERHAN