Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

4 Mart 2020 Çarşamba

MASAL KOKUSU ~ Hasan Hüseyin Korkmazgil

MASAL KOKUSU 

Ben bu kapıları bir bir açarım açmasına ama kırarım
Şehzadelerle gitti ölü devin altın anahtarları
Masallara dönük yüzlerinizde o hiç eksilmeyen kaygu
O donuk maviliği masal cennetlerinin
Bırakın işte gözleriniz alın işte yumruklarınız
ama siz aptalsınız aptalsınız
Birgün masallaşırsam görün işte cüceliğimi
Aktıkca büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım
Ben bu kapıları bir bir kırarım kırmasına ama siz korkaksınız
Daha çocuk bile değilsiniz siz
Devler çizersiniz altın sarayların kapılarına
sonra durup ağlarsınız ağlarsınız
Bu kan sizin kanınız , evet ama ya siz kimsiniz
Neden böyle yorgunsunuz neden böyle aldatılmış
Alıcıkuşlar döner ürpertili etlerınize
Mumyaların gölgesinde piramitler dikersiniz
Atı otu iti eti bırakıp gerçek saraylarda
sürülerle kaçarsınız kaçarsınız
Aktıkça büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım

Hasan Hüseyin Korkmazgil

11 Haziran 2019 Salı

BULUŞMA ~ Ahmet ERHAN

BULUŞMA

Hiçlik'te bulaşalım sevgilim, oturup konuşalım 
Dört yanımız dizboyu insan 
Yağmurdan bile usanalım 
Yağmurla sevişirken 

Bende inanmaların çağı geçti 
Sende sanki ilkbahar 
Bizimkisi karşıtların birliği 
Böyle sevgili olunur herhal 

Nihilist bir otobiyografi 
Buldum iç cebime astım 
Ben de bir kelimeyim ölümün dağarcığında 
Türkiye benim yurdum 

Hiçlik'te buluşalım, öpüşürken göz kırpalım 
Başağrısı çekelim üç gün üç gece 
Yalnızlığın sularını bulandıralım 
Görünmesin bir şey geride 

Ben ki boynumda süpürgeler taşırım 
Ardımdan gelenler ırgalamaz 
Hiçlik'te buluşalım ve konuşmayalım 
Dünyaya çarpan yürek onmaz 

Hızla yaşadım genç ölmedim 
Bir koşuymuş yaşam geç anladım 
Otuzu geçiyorken saate baktım 
Ben yanlız bir adamım tırnaklarım uzamaz 

Beni kimseler sevmez...
Ahmet ERHAN

5 Mayıs 2019 Pazar

AY ~ Haydar ERGÜLEN

AY

Eksik bıraktığını ay tamamlıyor şimdi
Uzak sessizliğin ki anı kadar siyah
Sözleriyle hicran kuyusuna kapattı beni:
Ay nice batsa da meğer insanlar kadar
Karanlıkta bırakmazmış kimseyi! Sen bütün
Geceyi topladın üstüne ve bir bir söndü
Masumluğun küçük fenerleri, yıldızlar
Bir kez aydınlatır çünkü gövdeyi, bir kez
Gölge düşmesin anıya, birbirimizden önce
Onlar terkeder bizi: Yıldızlarla dolu
Olabilir mi seninle beraber bakmadığımız
Gökyüzü? Ah eski kamer, nerede o aşk
Gibi içime doğduğun geceler, yeni ay fena
Çıktı aramıza, çarpışarak karanlık sulara
Gömülen şu gövdelere bak, dil karanlık
Söylemese de sular da aydınlanır ve aysar
Ruhlarımız buluşurdu ya gövdenin sahilinde,
Gürültünün yolunda gittiğini fısıldar gibi
Şimdi ruhların eksikliğini de gövde tamamlar
Ayın altında daha karanlıktır bazı anılar...
Haydar ERGÜLEN

BİR GÜN ÖLÜRÜM ~ Metin ALTIOK

BİR GÜN ÖLÜRÜM
 
Uzak, solgun çocukluğum;
Akşam alacası, kasaba,
Çatılarda kargalar,
Hüzünlü gençliğim;
Sabahçı kahveleri,
Umutsuz aşklar.
Bir anı tüneği şimdi
Yaşadığım geçmiş yıllar.

Ben derim ki;
Ömrüm, ömrüm!
Mumlar neden eriyip sönerler de
Tersine doğru yanmazlar
Uzayarak yeniden
Ve insan doğmak ister mi
Bir daha ölmek için?

Ölümü arayarak geçti
Bunca yılım.
Kötü annem
Beni komşunun oğlu kadar seven,
Yok olan babamdı belki
Ölüm tutkumu pekiştiren.

Elbet bir gün ölürüm.
Ömrüm, ömrüm
Ve yanan mum,
Kara bir fitil bırakan ardında.
Ne kadar benziyor birbirine.

Zifiri karanlık gece.
Mum bitti, yanmadı tersine.
Beyaz mürekkeple yazdım
Bu şiiri karanlığın üstüne.

Ben derim ki;
Geçip gider zaman.
Geri alınmaz bazı şeyler.

Ömrüm, ömrüm
Ve yanan mum biter.

Soğur cehennem bile!
Metin ALTIOK

ANLIKLAR ~ Şükrü ERBAŞ

ANLIKLAR
i
kimseleri istemiyorum
düşüncelerimde yola çıktığım vakit
gerçeğin beni bunalttığı günlerde
dilimden düşürmediğim bir şarkı gibi
sen ol sesimin konak yerlerinde
yeter…
ii
yüzün de olmasaydı
dünyayı yumuşatan o yaz bulutu gülüşün
günlerim neye benzerdi, ya ömrüm?
karanlık bir mahzende soluk bir resim
rutubet, toz ve küf kokuları içinde
eskir eskir eskirdi.
iii
insan kendini duymadığı bir günü
nereye kadar taşıyabilir
alın çizgisinin sıkıntı çukurunda
sesinde senin adın
ufkunda yüzün yoksa..
iv
bir salkım söğüde benzetiyorum seni
uzak, çok uzak kıyıları süsleyen
kendimi unutulmuş bir ırmağa
yalnızlığın ufuklarını bütünleyen
düşmüyor bür gün olsun
sularıma gölgen..
v
ılık bir esinti gibi incecik
süzülen bulutundan parmaklarının
öksüz bir boşluk kaldı avucumda
içinde ömrümün yaralı yılları
ve yeni yeni güzelleşmeye başlayan
ankara çırpınan..
vi
senin bana gelişin günler içinde
bir su serinliğidir olsa olsa
ince kırılışlarla güneşin altın kanatlarından
ağustos topraklarına dökülen
içtikçe susuzluğumu arttırır gülüşün.
vii
yanlış bir kapıyım ben
önünde yanılmış bir çocuğun durduğu
açılsam acılara değer kanatlarım
açılmasam
simsiyah bir mutsuzluktur duruşum
viii
sabah yüzündür, akşam yüzünü dönüşün
gece, bıraktığın boşluktur ardına
ve şiir
o ince hilaldir lacivert yalnızlıklarda
sarınıp süzgün ışığına
katlanmanın türküsünü söylediğin..
ix
“değişme” diyen sesin kaldı geride
terkedilmiş evlerde hayal gibi yankılanan
“sen böyle güzelsin…”
değişemezdim. değişmedim.
ömür sürüyor yine yırtarak yürek zarını
aykırı soruların o bildik seyrinde
küçücük bir incelikle ışıklanıp
düşerek gölgeler içinde
aldanışın içedönük o gücenik ülkesine.
x
seni koruyacağım sana bile sezdirmeden
gökyüzü gibi uzaktan ve beklentisiz
gereceğim yüreğimi üzerine.
– sevmek biraz da bu değil midir? –
ıslatmasa da sesini bir daha
bir isyan türküsü gibi sürdüreceğim yağmurunu
düşlere ömürler veren o duygu bulutunun…
Şükrü ERBAŞ

30 Nisan 2019 Salı

UNUTMAK YOK ~ Pablo Neruda

U N U T M A K  Y O K

Nerelerdeydin diye sorarsan
"Hep eskisi gibi", diyeceğim.

Toprağı örten taşlardan söz edeceğim,
sürdükçe kendini harcayan ırmaktan

Ben yalnız kuşların yitirdiklerini bilirim,
gerilerde kalan denizi bilirim,
bir de ağlayan ablamı

Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler,
neden günler yeni günleri izliyor?
Neden koyu bir gece birikiyor ağızda?

Neden ölüler?

Nereden geliyorsun diye sorarsan,
bölük pörçük kelimelerle konuşmak zorundayım,
ağzı zehir gibi yakan araçlarla,
çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla
ve avutamadığım yüreğimle.

Andaç değil yanımızda götürdüklerimiz,
unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil,
yaşlarla kaplı yüzler, boğazımıza yapışan eller
ve yapraklardan sıyrılan şey:
aşınmış bir günün karanlığı,
acıyı kanımızda tatmış bir günün

İşte menekşeler, işte kırlangıçlar,
bize sevinç veren ne varsa,
geçici ve küçük duyarlıkların yan yana göründüğü
süslü kartpostallarda.

Ama bu sınırın ötesine geçmeliyim,
dişlemeliyim sessizliğin çevresindeki kabuğu,
ne karşılık vereceğimi bilemem:

öyle çok ki ölüler,
ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler,
ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler,
ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller

ve öyle çok ki unutmak istediklerim.
P a b l o  N e r u d a

22 Mart 2019 Cuma

YAĞMUR ve FRANSIZCA ~ Haydar ERGÜLEN

YAĞMUR ve FRANSIZCA
1.
Eski arkadaşlıklar resimliydi
‘canım arkadaşıma cansız hatıra’
fotoğraflar siyah-beyaz, hatırası derindi
bir gözü tenhaydı Şahin’in bir gözü kalabalık
arkadaşı gibi gözü var mı insanın
nasıl olsa dünyaya aynı gözle bakacaktık
Ben senin tenha gözün olacaktım hem
tek başıma en kalabalık arkadaşın
yarım bir çocuk olarak beni
bu dünyaya erkenden bırakmasaydın
2.
İnsan arkadaşına benzer
ve iyidir benzemesi
arkadaşlığın da eski bir şehre
hele usul sesliyse şehir, trenler de
bölmemişse henüz arkadaşlığın sesini
Ben benzemenin iyi olduğu şehirlerden
yani benzediğim ne varsa eskiden
yavaş akan bir şehir, sakin kitaplar,
su aziz ve biz büyüdükçe yeşil
bir nehir, kuşları bile dalında yerli
bir şehirden birden kanatsız uçtum
kayıp ikizlerle dolu bir şehre düştüm
baktım herkes benzersizin peşinde
herkes kayıp arayan yok kendini
anladım beyhûdeymiş benzerimi aramak
eski arkadaşlıkların payına bir damla bile
gözyaşının düşmediği şehirde
3.
Biz iki çocuktuk, şimdi çok eski
isimler gibi hatırda dursa da dile gelmeyen
şiirler gibi kimse anlamayacaktı zaten
bizim birbirimizden ne anladığımızı
Biz iki çocuktuk ve kelimeler
yeniydi, dilimizi yakıyordu,
büyüktü, çocuk ruhumuzu dağlıyordu
sokaktan nereye kaçsak
filmlere, kitaplara, evlere
gözün suçu hızla ağırlaşıyordu
Biz iki çocuktuk, iki arkadaş
birbirimizden başka kahramanımız yoktu
gözlerimiz arkadaşlıkla dolu dolu
çıkıyorduk filmlerden, romanlardan da
sessizce yürüyorduk birbirimize çıkan
içimizdeki en uzun yolu
4.
Biz iki çocuktuk gülün gözünde
kim daha çok yağacak! Nefes nefese,
Fransızca karatahtada rouge et noir, pencerede
Türkçe bir bulut öyle mavi öyle saf
ikimizin de aklında gülden aferin almak
aferin çocuklar, aferin sevinçli bulut
böyle derdi Gazi Eğitim’den Gül hoca:
Dil bir buluttur, yağdıkça şiir olur…
Bu şiiri yazarsam sanki o bulutun gözlerinden
yaşlar boşanacak gibi mutluluk ve kederden
sanki, sanki diye bir mevsimmiş anılar
gibi diye bir günmüş çocuk ömrümüz
birbirine baka baka mavi iki bulutmuşuz da biz
çıkmazmış ikimizden mavi bir yağmur
ve mavi bir umutsuzluktan kararırmış hayatımızdaki gül
kararmış bir gül yağmurda heves bırakmaz
heves yarım kalırsa mavi de yarım
yağmur yarım kalırsa Fransızca da yarım
iki çocuktan hangi bahçeye kalsa gül yarım
yarım gülden kalan şiir başka gülde açılmaz
5.
“Kimsenin gözlerinde böyle bir kalp görmedim
aradım da bir daha kimsede o kadar
göz o kadar siyah ve öyle bordo
bir gül ki yarısı bile kelimeleri yakar
o kelimeler ki söylenmemiştir daha
ve şımartmamıştır bir şiiri henüz
çünkü ben bir buluttum öldüğümde
yağmur olacak kadar kelime yoktu elimde
yazda haylaz, güzde gazel, yolda avare
değildi bize benzerdi kelimelerimiz
aynı evdeydik sanki, kelimeler de annemiz
Dünya gurbetinden dönenler söylüyor şimdi
arkadaşım yağmur olmuş: unutulmamak ne iyi
ve ne güzel Türkçe gibi mavi bir şiir yazmak,
yağmurda bir gülü Fransızca hatırlamak
Il pleu sur la rose… sur la rose… rose…
İki bulut bir gül olduk hemen dağıldık
bulut öldü, gül karardı, yağmuru bıraktık
yapayalnız gurbete, bilmem bu zalimliği
yağmura nasıl yaptık: ona kaldı yarım
bıraktığımız her şeyden yarım hatıra,
yarım gül, yarım şiir ve yarım arkadaşlık…”
6.
Yağmur gibi Fransızca konuşacaktık
bulut gibi Türkçe ağlayacaktık
biz, iki çocuk kalacaktık, büyürsek
dokunur diye gözlerimiz o güle
Konuşmadık
ağlamadık
dokunmadık
biz, iki çocuk…
Kalmadık!
7.
Keşke burada olsaydın
keşke burada olsaydım

Haydar ERGÜLEN