ÇÜRÜMENİN KİTABI
(TANIMLAR MEZARLIĞINDA)
"Artık benim için hiçbir şey konu olamaz, zira bütün şeylerin tanımını
verdim," diye haykıran bir zihin tahayyül edebilir miyiz acaba? Böyle
bir şeyi tahayyül edebilsek bile, süre içinde nasıl konumlandırılır bu?
Bizi çevreleyen şeylere, onlara isim verdiğimiz -ve ötelerine geç
tiğimiz- ölçüde tahammül ederiz. Ama, bir şeyi bir tanımla benimsemek,
ne kadar keyfi olursa olsun -ne kadar keyfiyse o kadar da vahimdir,
çünkü bu durumda ruh bilginin önüne geçer- o şeyi dışlamaktır;
onu yavanlaştırmak ve yersizleştirmektir, yok etmektir. Avare ve
münhal bir zihin - dünyayla da yalnızca uyku sayesinde bütünleşen
bir zihin- şeylerin isimlerini çoğaltmak, içlerini boşaltmak ve yerlerine
formüller koymaktan başka hangi işi icra edebilir? Sonra, şeylerin
yıkıntıları üzerinde ilerler; artık ihsas yoktur: Yalnızca hauralar. Her
formülün altında bir kadavra yatmaktadır: Varlık veya nesne, mahal
verdiği bahanenin altında ölür. Zihnin havai ve uğursuz hovardalığı
dır bu. Ve bu zihin isimlendirdiği ve kayda düştüğü şeylerin içinde
kendini de heba etmiştir. Sözcüklere il.şık olduğu için, ağır sessizlik
lerdeki esrardan nefret ediyordur ve bu sessizlikleri hafifleştirip saflaştırır:
Bu zihnin kendisi de hafif ve saf bir hale gelmiştir, çünkü her
şeyin yükünü atmış ve her şeyden arınmıştır. Tanımlama zaafı, onu
merhametli bir cani ve uysal bir kurban haline getirmiştir.
Ruhun zihne yaydığı ve ona canlı olduğunu hatırlatan tek leke de
böylece silinmiştir.
Emil Michel CİORAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder