Öne Çıkan Yayın

Nazım Hikmet / CEVAP

  CEVAP  O duvar o duvarınız,                 vız gelir bize vız! Bizim kuvvetimizdeki hız, ne bir din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir...

2 Şubat 2018 Cuma

ÇÜRÜMENİN KİTABI [ ÖLÜM ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER ] Emil Michel Cioran


ÇÜRÜMENİN KİTABI
[ ÖLÜM ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER ]
I. - Hiçbir şeye dayanmadığı için, bir gerekçenin gölgesi bile bulunmadığı
için, hayatta sebat ederiz. Ölüm fazla kesindir; bütün sebepler
onun tarafında bulunur. İçgüdülerimize esrarengiz gelir; düşünüşü­
müzün önünde, berrak ve itibarsız bir halde, bilinmeyenin sahte cazibesi
olmaksızın belirir.
Hükümsüz sırları biriktire biriktire, anlamsızlığı tekeline ala ala,
hayat ölümden fazla ürküntü verir: Büyük Meçhul odur.
Bunca boşluk ve anlaşılmazlık nereye varabilir? Günlere tutunuruz,
çünkü ölme arzusu fazla mantıksaldır, bundan dolayı da işe yaramazdır.
Hayat belirgin, tartışılmaz açıklıkta tek bir gerekçeye sahip
olsaydı kendini yok ederdi; içgüdüler ve ön yargılar Tutarlılık'la temasa
geçtiklerinde ortadan kalkarlar. Soluk alan her şey teyit edilemeyenle
beslenir; birazcık mantık ilavesi bile, varoluş -Sağduyusuzluk
çabası- için uğursuz olurdu. Hayata sarih bir anlam verin: Hemen o
an cazibesini yitirir. Hedeflerindeki belirsizlik onu ölümden üstün kı­
lar; bir nebze sarahat bile onu mezarlar kadar bayağılaştırabilirdi. Zira
hayatın anlamını konu alan bir müspet bilim yeryüzünü bir günde
ıssız bırakırdı; Arzu'nun verimli gayri muhtemelliğini de hiçbir çılgın
yeniden canlandıramazdı. 

II. -İnsanlar, en nazlı ölçütlere göre sınıflandırılabilir: mizaçları­
na göre; eğilimleri, düşleri ya da salgı bezlerine göre ... Kravat değiştirir
gibi fikir değiştirilir; zira her fikir, her ölçüt, dışarıdan, zamanın biçimlenişlerinden
ve tesadüflerinden gelir. Fakat kendimizden gelen,
kendimiz oları bir şey vardır; görünmez, ama içsel olarak teyit edilebilir
bir gerçeklik; her an kavranabilen ve hiçbir zaman kabullenmeye
cesaret edilmeyen ve ancak tüketilmeden önce gündeme gelen uygunsuz
ve ezeli bir mevcudiyet: Ölümdür bu, hakiki ölçüt odur ... Bütün
canlıların en mahrem boyutu olan ölüm, birbirine indirgenemeyen iki
düzene ayırır insanlığı. .. Bu iki düzen arasındaki mesafe, bir akbabayla
bir köstebek, bir yıldızla bir tükürük arasındakinden de fazladır ...
Ölüm duygusu olan insanla bu duyguya hiç sahip olmayan arasında,
iletişimi mümkün olmayan iki dünyanın uçurumu açılırr, bununla birlikte
ikisi de ölür; fakat biri ölümünden habersizdir, ötekiyse bunu bilir;
biri sadece bir anda ölür, ötekiyse sürekli ölmektedir ... Ortak koşulları
ikisini de birbirine karşıt uçlara yerleştirir; iki aşırı uca ve aynı
tanımın içine; uzlaşmazlıklarıyla aynı kadere maruz kalırlar. .. Biri
sanki ebediymiş gibi yaşar; öteki devamlı olarak ebediyetini düşünür
ve bunu her düşüncesinde inkar eder.
Hiçbir şey hayatımızı değiştiremez, hayatı iptal eden kuvvetlerin
içimize aşama aşama sızması dışında hiçbir şey. Ne büyümemiz deki
sürprizler, ne de yeteneklerimizin serpilmesi hayata yeni bir ilke katar;
hayatın nezdinde ancak tabidir onlar. Tabii olan hiçbir şey de bizi
kendimizden başka bir şey haline getiremez.
Ölümün ön belirtisi olan her şey, hayata bir yenilik meziyeti katar,
onu dönüştürür ve büyütür. Sağlık, hayatı olduğu halde, kısır bir kimlik
içinde muhafaza eder; oysa hastalık bir faaliyettir; insanın sergileyebileceği
en yoğun faaliyet, kendini kaybetmiş ve ... duraklamalı bir
harekettir; hareket göstermeksizin bol bol enerji sarf etmektir, tamiri
imkansız bir gök parıltısını düşmanlıkla ve tutkuyla beklemektir.

III. -Ölüm saplantısına karşı, aklın gerekçeleri gibi ümidin kaçamaklarının
da işe yaramaz olduğu ortaya çıkar: Anlamsızlıkları, ölme
iştahını azdırmaktan başka şeye yaramaz. Bu iştahın üstesinden gelmek
için bir tek "yöntem" vardır: Bunu sonuna kadar yaşamak; tüm
hazlarına, tüm boğucu sıkıntılarına maruz kalmak; bundan kaçmak
için hiçbir şey yapmamak. Doyasıya yaşanan her saplantı kendi aşırılıklarıyla
kendini ortadan kaldırır. Ölümün sonsuzluğu üzerinde dura
dura düşünce bunu yıpratmayı başarır, bizi bundan tiksindirir; bu ne-
gatif fazlalığın elinden hiçbir şey kurtulmaz; ölümün itibarını tehlikeye
düşürüp azaltmadan önce, bize hayatın boşunalığını gösterir.
Kendini bunaltının zevklerine kaptırmamış; düşüncelerinde, sö­
nüp gitme tehlikesinin lezzetine bakmamış, zalim ve yumuşak yok
oluşların tadını almamış kişideki ölüm saplantısı hiç iyileşmeyecektir:
Bunun ıstırabını çekecektir, çünkü buna direnmiş olacaktır; oysa
bir dehşet disiplininde ustalaşmış kişi, kendi kokuşmuşluğu üzerine
düşünerek kendini kararlılıkla kül haline getirmiş kişi, ölümün geç­-
mişi'ne doğru bakacaktır - kendisi de artık yaşayamayan bir dirilmiş'ten
başka bir şey olmayacaktır. "Yöntem"i onu hem hayattan hem
ölümden kurtarmış olacaktır.
Her esaslı tecrübe uğursuzdur: Varoluşun katmanlarında bir kalınlık
noksanlığı vardır; bunları kazan yürek ve varlık arkeoloğu, arayışları­-
nın sonunda boş derinliklerle karşılaşır. Görünümlerin zırhını boş yere
özlemle arayacaktır.
Sözüm ona en yüksek sırların ifşaatı olan Antik Esrar' dan bize bilgi
konusunda hiçbir şey intikal etmemiştir. Herhalde müptedilerin
hiçbir şey aktarmama zorunlulukları vardı; fakat yine de aralarından
tek bir gevezenin çıkmamış olması akıl alır gibi değildir; bir sırda
böylesine inat etmekten daha ters bir şey varmıdır insanın tabiatına?
Aslında hiçbir sırrın olmamış olmasındandır bu; olup biten ayinler ve
ürpertilerdir. Perdeler kaldırıldığında, ortaya sonsuz uçurumlardan
başka ne çıkabilirdi? Sadece hiçliğin sırlarına giriş yapılabilir ve
canlı olmanın gülünçlüğünün .
... Yanılgıdan kurtulmuş yüreklerin katılacağı bir Eleusis töreni*
düşünüyorum, tanrıların ve yanılsama ateşliliğinin olmadığı açık bir
Esrar ...
-----*-----
Eleusis töreni*Dini sırları açıklamak için yapılan törenler.
Emil Michel Cioran

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder