yalnızlığın
üstüne böyle şiir kanatlanmamıştır
böyle göz
dökülmemiştir gurbet sürmelisine
böyle
yağmur da inmemiştir kimsenin gözlerine
İyilik
kanatlarının üstüne olsun, gelmişsin
şu uzun
taşradan gölgesi bile yorulur bazen
yorgunsun
da biraz daha yorulmaya gelmişsin
akşamlar
efendidir, birbirine benzer deyip gelmişsin
dalgınlığından
mı ne bir an çıkıp gelmişsin
kim kimse
demeden bir de çağrılmadan gelmişsin
-ben
miydim önce gelen başkası diye bir yanlış adrese
kimi
sorduysam kendine başkasını gösterdi
bildim
bilmediğimi de, başkası bile değilmişim kendime-
sen de
gelecekmişsin kimin yerine ayrıldıysan kendinden
gelecektin
elbette ve kime
benzeyecektin
biz dururken
dalgın
mısın, üzülme, bir yanlışlık olacaktın nasılsa
dalgınlık
yalnızlığa benzer sanki çoğala çoğala
ve kara
bir şaşkınlık gibi başkasının toprağında
çırpına
çırpına-boşuna, mavi başkasının toprağıdır
bizse
toprağımız olan göğü yitirmişiz gibi
geldik
başkasının mavisine
...
Sen de
öyle gelmişsin
geç de
sayılmazsın erken de
ikisine
de yetişilir nasılsa sonunda
yetişmişsin,
hem zaman senin değil burada
hem
zamanda bir yerin de olmayacak burada
ister aç
ister katla kanatların gibisin
kanatlarından
başka bir evin de yok burada
kanatların
kadar açık bu göğün altında
Gurbet
açık zamanda bir deniz
hadi
misafir sayalım kendimizi onun vapurunda
hem eski
turnalar gibiyiz hala
kendi
kanatlarına misafir
hem
saklana saklana yenisi yok sözler gibiyiz
bizden
başka misafiri de yok ama
yine de
yolcu gibi davranır bu deniz insana
gurbetten
bir kuş mu gelmiş şehir uyuyor
senin
kanatlarınla uyanacak şehir bu değil
güvercinin
denizi geçtiği şiir bu değil
Deniz
ökse, vapur avcı görünür
çocuk
Anadolu'nun kara donlu güvercinine
senden
sonra da bilmem ki çocuk mu Anadolu
son
güvercinini yitirmiş de hala demli uykuda
kasabaların
horladığı vakitsiz uykularda
uykusu
sarışın, şiiri bun bir Turgut Uyar kalmadı
Cemal
Süreya da yok ki bir abi arasan burada
sana çok
uzun bir öğlesonuydu Turgut Uyar
sıkıntısını
mı kıskanırdın: Şu kasaba bir içine baksa
sen
kanatlarını toplayıp otursan da coğrafya uçsa
sınıftan!
Dul coğrafya gidecek evi mi vardı
Turgut
Uyar’ın tozlu şiirinden başka ?
Kederliyim,
gölgesinin terk ettiği bir kasaba
kadar yorgunum, kanatları
gurbette
bir güvercin gibiyim
senin
yerineyim, sıkıntını yazmak kaldı bana
Bugün
paçalı bir güvercin gördüm
çocuk
Anadolu böyle avunamaz bir daha
bilmem ki
nesiyim o güvercinin
artık
nereye uçsa göğü benim içimdir
nereye
konsa o güvercinin yerlisiyim
"San
Marko meydanında dost olduğum güvercin"
ilk
seninle tanıdıydım Oktay Rifat'ı
o şiiri
uçurduğu gökyüzü şimdi boş
yeni bir
gökyüzü kurulmuş şimdi öyle diyorlar
"milyon
güvercin içinde" eskisi kayıp Ankara
bizi ne
zaman seveceksin eskisi gibi bir daha
çocuk
Anadolu gibiydin, şarkı gibiydin öyle
ümidimiz
gibiydin birlikte hiç büyümemeye
uzun bir
iyilik gibiydin, bir 'Anakaraydın hepimize
seni
unuta unuta büyümek bile hatırlamak gibiydi
durup
durup insanları sanki kendilerinden çok
sevdiğimiz
yılları hatırlamak gibiydi, yalnızca
bunu
hatırlıyorum senden artık insanları değil
insanları
hatırlatacak hiçbir şey kalmadı son zamanlarda
Hem
olmasın da artık insanları hatırlatacak hiçbir şey
insanları
insanlarla hatırlamadıktan sonra
kasabaları
güvercinlerle, trenleri turnalarla
ve anılan
şehirlerle hatırlamadıktan sonra
hayvanların
suçu yok bunda, şehirlerin suçu yok
evlerin
de suçu yok bana kalırsa
galiba
her şey yerli yerinde de insanlar ortalık
eskiymiş,
bir dostu bulamasak gölgesini arardık
şimdi
gölgeler de insanlara benziyor
yarısı
karanlık, yarısı kiralık
herkes
içinde üç-beş yalnız besliyor
herkesin
gözü başkasının yalnızlığında
bir 'çıt'
yeterdi oysa bir insanla
bir
'çıt', açılıp kapanmaya
şimdi
herkesin ortasında
şimdi bir
insanın ortasında
çat çat
çat
çarpışan
üç-beş yalnız
üç-beş
yaralısı var herkesin hayatında
ve
yalnızca bir cümlesi:
Biz çok
yalnızdık!
Ve galiba
yalnızlığın bol gelmesinden
içimizdeki
bu kalabalık
öyle
korktuk ki yalnızlığımızdan
kimseye
bırakmadık !
Bugün bir
güvercin gördüm şehirde
bugün bir
güvercin şiirden içeri
'Avunulmazı
getir'di bana hiç avunması
yoktu
gönlümün, ne güvercin ne turna
tenha bir
sokak itiydim olsa olsa
tekmelenmiş
yaşlı bir kedi biraz da
geçtim
insan hastanelerinden geçtim
insan
evlerinden kimseye yetişemedim
dilde
kardeşlik vardı da bir kanatlık
yer yoktu
kimsenin kalbinde konacak
sustum:
"Çocuk Anadolu'dan uçtum iyidir
çocukları
bizim Anadolu'nun" dedikçe sen,
nasıl
ezber eder kardeşliği,diyemedim,
...
İçinde bile kimsesi yoktu onun
bir
kendisi kalmış bir de kimsesi
gibi
gelip şiire konan şu gurbet kuşunun
kimsesi
sen olursun Erkut diye
ister
gama say onu ister şiire
Haydar ERGÜLEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder